Aşk Biter mi?
Aşk, aynı şekilde titreşen, frekans düzeyleri aynı olan kişilerin birbirine çekilmesidir. Kişiler karşılaştıkları anda, ruh eşlerini bulduklarını hisseder ve genellikle ayrı kalmaya tahammül edemedikleri için, hayatlarını paylaşmak üzere evlenirler.
"Aynı yastıkta kocayın" diye bir atasözümüz vardır, bu bize eskiden enerji ve frekans konusunun bilindiğini gösteriyor. Aynı yastığa baş konulduğunda, eşlerden frekansı daha yüksek olan, diğerinin frekansını yükselteceği ve böylece eşler arasında denge sağlanacağı için, ilişki mutlu bir şekilde devam eder.(Bu konuda daha geniş bilgi için Bilinç Frekans Düzeyleri yazısına bakabilirsiniz.)
Eşler arasındaki titreşim seviyeleri ve frekans aynı ise araya mesafeler girse de fark etmez, onlar ruh eşini bulmuştur zaten.
Görücü usulü evlenenlerde boşanma daha az, çünkü benzer titreşimde olan ailelerin çocukları evleniyor, benzer yaşam sürerken birbirlerini dengeliyor, hatta evlendikten sonra aynı frekansta titreşmeye başladıkları için aşık oluyorlar.
Peki o zaman ömür boyu sürmesi beklenen büyük aşklar neden bitebiliyor?
Çiftlerin arasına hayat ve seçimler girdiğinde işler değişiyor.
Eşlerden biri nefsani isteklere daha eğilimli, diğeri ise ruhsal gelişime açıksa, aşk ne kadar büyük olursa olsun, frekans düzeyleri ve titreşimler değişeceğinden sorunlar baş gösterebiliyor. Çünkü aşk, eşler arasındaki frekans düzeyleri aynı olduğu sürece devam edebiliyor.
Aşık olup evlendiğimizde; hayatı paylaşır, ortak yaptığımız paylaşımları artırır, birlikte uyur - uyanırsak titreşimler arasında uçurum olmuyor, frekanslarımız birbirini dengeliyor ve aşk bitmiyor. Çevremizde nadir de olsa böyle aşklara rastlamak mümkün.
Yıllar sonra eşlerden birinin eşini bırakıp genç biri ile evlenmesinin altında yatan sebep, terkedilen eşin yaşlanmış olması değil, aralarındaki frekans seviyesinde oluşan farklılıklar sonucu, terk edenin kendi titreşimine yakın olana çekilmesidir.
Zekasının sınırlarını bugün bile anlamakta zorluk çektiğimiz, dünyaya yön veren bir çok buluşun üzerinde imzası olan büyük dahi Nikola Tesla'ya göre, evren kocaman bir titreşimdir ve hepimiz bu titreşimin küçük bir yansımasıyız. Herşeyin özü enerjidir. Düşünce enerjidir, kütle ise enerjinin yoğunlaşmış halidir ve enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur.
Biz insanlar titreşimimiz düşük olduğu için bedenlenmiş halde yaşıyoruz. İnsanın doğal titreşim düzeyi 300'dür, ancak dünya işleri ile fazla haşır neşir olan insanların titreşimi daha düşüktür. Yani nefsimize olan düşkünlük, frekans seviyemizi düşürür. Bu yüzden, kutsal dinlerde içki içmek ve zina yasaklanmıştır.
Kısmet denilen şey, aynı frekansta olanların birbirlerini bulmasıdır aslında. Bizimle aynı frekansta olan ruh eşimizi bulabilmek çok büyük bir şans. Aşk, insana sunulmuş büyük bir lütuf.
Önemli olan aynı yolda beraber yürüyebilmek, bahşedilmiş bu büyük şansın kıymetini bilebilmek ve bize sunulan bu ayrıcalığın farkında olmak.
Yani kısaca diyebiliriz ki;
Eşimizle olan frekansımız aynı şekilde titreştiği sürece; aşk bitmez.
"Aynı yastıkta kocayın" diye bir atasözümüz vardır, bu bize eskiden enerji ve frekans konusunun bilindiğini gösteriyor. Aynı yastığa baş konulduğunda, eşlerden frekansı daha yüksek olan, diğerinin frekansını yükselteceği ve böylece eşler arasında denge sağlanacağı için, ilişki mutlu bir şekilde devam eder.(Bu konuda daha geniş bilgi için Bilinç Frekans Düzeyleri yazısına bakabilirsiniz.)
Eşler arasındaki titreşim seviyeleri ve frekans aynı ise araya mesafeler girse de fark etmez, onlar ruh eşini bulmuştur zaten.
Görücü usulü evlenenlerde boşanma daha az, çünkü benzer titreşimde olan ailelerin çocukları evleniyor, benzer yaşam sürerken birbirlerini dengeliyor, hatta evlendikten sonra aynı frekansta titreşmeye başladıkları için aşık oluyorlar.
Peki o zaman ömür boyu sürmesi beklenen büyük aşklar neden bitebiliyor?
Çiftlerin arasına hayat ve seçimler girdiğinde işler değişiyor.
Eşlerden biri nefsani isteklere daha eğilimli, diğeri ise ruhsal gelişime açıksa, aşk ne kadar büyük olursa olsun, frekans düzeyleri ve titreşimler değişeceğinden sorunlar baş gösterebiliyor. Çünkü aşk, eşler arasındaki frekans düzeyleri aynı olduğu sürece devam edebiliyor.
Yıllar sonra eşlerden birinin eşini bırakıp genç biri ile evlenmesinin altında yatan sebep, terkedilen eşin yaşlanmış olması değil, aralarındaki frekans seviyesinde oluşan farklılıklar sonucu, terk edenin kendi titreşimine yakın olana çekilmesidir.
Zekasının sınırlarını bugün bile anlamakta zorluk çektiğimiz, dünyaya yön veren bir çok buluşun üzerinde imzası olan büyük dahi Nikola Tesla'ya göre, evren kocaman bir titreşimdir ve hepimiz bu titreşimin küçük bir yansımasıyız. Herşeyin özü enerjidir. Düşünce enerjidir, kütle ise enerjinin yoğunlaşmış halidir ve enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur.
Biz insanlar titreşimimiz düşük olduğu için bedenlenmiş halde yaşıyoruz. İnsanın doğal titreşim düzeyi 300'dür, ancak dünya işleri ile fazla haşır neşir olan insanların titreşimi daha düşüktür. Yani nefsimize olan düşkünlük, frekans seviyemizi düşürür. Bu yüzden, kutsal dinlerde içki içmek ve zina yasaklanmıştır.
Kısmet denilen şey, aynı frekansta olanların birbirlerini bulmasıdır aslında. Bizimle aynı frekansta olan ruh eşimizi bulabilmek çok büyük bir şans. Aşk, insana sunulmuş büyük bir lütuf.
Önemli olan aynı yolda beraber yürüyebilmek, bahşedilmiş bu büyük şansın kıymetini bilebilmek ve bize sunulan bu ayrıcalığın farkında olmak.
Yani kısaca diyebiliriz ki;
Eşimizle olan frekansımız aynı şekilde titreştiği sürece; aşk bitmez.
Aşk hiç bitmesin��
YanıtlaSil