Ruh-zihin-beden senkronizasyonu

Kuantum fiziği atom altında titreşen iplikçikleri zaman-mekan ile kurgulanan sahnenin arkasındaki titreşim, tek boyutlu temel parçacık olarak tanımlar. 

Yuvamıza ve ırkımıza ait genetik kayıtları taşıyan Dna'mız iplikçikler vasıtasıyla diğer boyutlar ile iletişim kurabilmek için tasarlanmış muhteşem bir yapıdır. 

Dünyamızın manyetik bir alanı vardır ve bilincimizi etkiler. Çevreden gelen tüm uyaranları alabilen Dna'mızın elektriği ileten bir yapısı vardır. Dünyamız gibi bedenimizin de manyetik bir alanı vardır ve bedenimiz ile dünyanın manyetik alanı arasında derin bir ilişki bulunur.

Biyoelektriksel bir cihaz olan bedenimiz ve nöronlar ile çalışan beynimiz ruhumuzun deneyim araçlarıdır. Gerçekliğimizi algılarımız ve olgularımız doğrultusunda şekillendiririz. İşaretleri görmeyi seçtiğimizde yeni bir algı penceresi açılır ve içimizde var olan potansiyel harekete geçer. 

Aynı şekilde düşünmeye devam ettiğimiz sürece; bilinçaltımızdaki holografik fotoğraflar sürekli çoğaltılır ve biz aynı filmi izleyerek ömrümüzü tüketiriz..

Davranışlarımızda hiç bir değişiklik olmaması hep aynı kimyasalların salgılanması ve aynı genetik koşulların devam etmesi demektir. Yeni deneyimler yaşamaya başladığımızda kök hücre sistemimiz devreye girerek hasarlı genleri uyarmaya başlarmış...Yeni bir oluşa geçtiğimizde hareketlenen enerjik bedenimiz; bizi niyetlerimizle eşleştirmeye başlar ve pozitif gelişim; rahatlık ve konforu, bolluk ve bereketi, huzur ve dengeyi beraberinde getirir.

İç dünyamıza yönelerek davranışlarımızın arkasındaki duygu ve düşünceleri gözlemlemeye başladığımızda büyük bir bilinç sıçraması gerçekleşir ve yüksek titreşimli alanlara uyumlanmaya başlarız...Bizi engelleyen ve sınırlı bir algıya hapseden düşünce ve davranış kalıplarını fark ederek dönüşümü başlatmak elimizdedir. 

Sevgiyle yaptığımız her seçim frekansımızı yükseltir. İlahi sistemden bize akan bilgi bilincimizle doğru orantılıdır. Travmalarımızı serbest bırakarak duygularımızı kontrol etmeye başladığımızda titreşimimiz yükselir. 

Tüm bu yolculuk bilincin genişlemesi içindir. İnsan deneyimlemek ve daima ileri gitmek için beden, beyin ve kalp donanımına sahiptir. 

"İki günü eşit olan zarardadır."

Bedeni doğru kullanabiliyorsak sağlıklı ve huzurlu oluruz ancak kullanmakta zorlanıyorsak gerginlik ve hastalıklar kaçınılmazdır. Beden akıllı bir mekanizmadır ve ikilikleri deneyimleyerek BİRliğe götürmek üzere programlanmıştır. Geride kaldığımız veya yoldan çıktığımız durumlarda uyarı mesajları gönderen, duygularımızın sonuçlarını gösteren bir aynadır. 

Günün sonunda an'da beliren her fotoğraf karesini gözden geçirelim. O esnada ne hissettiğimizin ve bedenimizdeki enerji merkezlerine hangi mesajı gönderdiğimizin farkında olalım.

Kendimizle ne kadar barışığız, yaşadığımız duygu durumlarının ne kadar farkındayız? Ve en önemlisi aynada gözlerimizin içine bakacak cesaretimiz var mı? 

Merhamet, koşulsuz sevgi, cömertlik, cesaret gibi duygularla titreşmeye başladığımızda bedenimizin titreşimi yükselir ve üst boyutlardan gönderilen kalp merkezli çağrıları algılar. Hak katından enerji akmaya başlar. Hak yoluna girmek bilgelik makamından gelen nur enerjisi ile yolumuzun aydınlanması demektir. Haktan gelen Nur enerjisi ile buluştuğumuzda dosdoğru bir yoldan yürümeye başlar ve artık hata yaparak yoldan sapmayız. İlahi bir aşk yolculuğu başlar. Aydınlatan, koruyan, bilgilendiren nur enerjisi ile sarıp sarmalandığımızda dünya nimetleri önemini yitirir çünkü her şeyin bir hayaldan ibaret olduğunu, bu dünyanın geçici bir yer olduğunu biliriz. Hak yolu akıl sahiplerinin girebileceği bir yoldur çünkü bu yola ancak beden zihin ve kalp dengesini sağlayabilenler girebilir. Kalbi bir aşk yolculuğu başlar. İlhamlar, eşzamanlılıklar, sembol ve işaretler yoluyla yönlendirilir ve varlığımızdaki sevgiyi açığa çıkarmak üzere destekleniriz. Öz sevgi kalp bağlantımızı güçlendirir ve titreşimimiz yükseldikçe ruh halimiz ve bedenimiz iyileşmeye başlar. Frekansımız yükseldikçe DNA'mızdaki kayıtlar açılır ve derinlerde gömülü bilgiler açığa çıkar. Kalbimizdeki ilahi aşk sarhoşluğu yerini bilgeliğe bıraktığında da hayatımızı ustaca yönetmeye başlarız. 

Her doğum sancılıdır ve üst düzey bir titreşime uyumlanmak Hakka doğru yol almak için evriliyoruz. Hakka yürüyoruz. İstiklal marşı mızda da vurgulanır bu yolculuk. "Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal..." dizesiyle...

Tekâmül edebilmek için karşıtlıkların zıtlığını birleştirmeliyiz. Artı ve eksi negatif ve pozitif iki kutup gibi görünür ancak artı yatay ve dikey iki çubuktan oluşur. Yani negatif üzerine çizilen dikey hat doğru bağlantıyı temsil eder. Artı aslında ikiliği bir etmektir. İbn Arabi der ki; "Zıtlar birleştiğinde ZAT zuhur eder. "

Denge oluşmadığı sürece ikiliklerin dünyasında sıkışıp kalırız. Kaosun içindeyiz ancak unutmayalım ki; bu kaosu iç varlığımızda dengeleyerek ahenkli bir müziğe dönüştürebilme potansiyeline sahibiz. 

Bilgelik duygularını kontrol edebilme yeteneğidir ve duygularımızı kontrol etmeye başladığımızda açılır cennetin kapıları...

Hakikat alanına geçiş yapabilmek için aklımızı bir anahtar gibi kullanmalı ve akıl anahtarı ile kalbimizin kilidini açmalıyız. Akıl ve kalp birleştiğinde kaderimizi yaşama şeklimiz değişir.

BİLmek, BULmak ve OLmak için bedenlendik. Bedenimiz biyolojik, zeki bir mekanizmadır ve duygusal deneyimler yoluyla öğrenir. Her duygunun bir frekansı vardır ve beden duyguları deneyimleyerek bilinçlendikçe daha yüksek titreşimli duygulara doğru evrilir. 

BEN bilincinden BİZ bilincine geçtiğimizde geçmiş ve gelecek algısı biter ve AN kapısı açılır. Yaşadığımız hal; BİRLİK bilincine geçiş biletimizdir. Bu aynı zamanda bize yansıtılan kader planından da çıkıştır.

Bedenimiz her yeni bilinç durumuna göre yeniden şekil alarak uyumlanır, değişir, dönüşür. Ruhumuz her şeyi bilir, öğrenen bedendir ve kalpte bulunan enerji merkezi aktif olana kadar bedenin bir robottan farkı yoktur. "Pinokyo" bu sırrı fısıldar!

Her insan bir alemdir ve alemin tüm bilgisi her hücremize kodlanmıştır. Bedenimiz kodlanan bilgiyi duygusal deneyimler yoluyla açarak öğrenir. 

Birçok paralel evrende aynı an'da gerçekleşen bir deneyimin içindeyiz. Her şey an'da gerçekleşir ve bir boyutta şifa gerçekleştiğinde değişik olasılıkların yaşandığı tüm boyutlara yansır. Tüm boyutlar bu değişimden aynı anda etkilenir. An'da yayılan şifa enerjisi geçmişi de geleceği de şifalandırır.

Her sabah yeni bir doğumdur ve yaşadığımız her gün bilincimizi geliştirmek için verilmiş bir armağandır. Gün sonunda beynimiz deneyimlerimizi değerlendirir, bir sonuca ulaşır ve kaydeder. Rüyalarımız bu kayıtların bir sonucudur. Ruh uyumaz uyuyan bedendir beden uykuya daldığında ruh dış alemden iç aleme yönelir. Her insan milyarlarca hücreye ev sahipliği yapan bir alemdir.

Yaşadığımız her deneyim bir sonraki deneyimi şekillendirir çünkü her şey birbirine bağlıdır ve birbirini etkiler. Muhteşem bir gün doğumunu seyretmek de, öfke içinde suçlu arayarak günü tüketmek de bir deneyimdir. Ancak neşe, keyif, coşku içinde titreşmek hücrelere olumlu mesajlar gönderip gençleşmeye katkı sağlarken öfke, kin, düşmanlık gibi duygular stres hormonlarının salınımını tetikler ve daha hızlı yaşlandırır. 

Hissettiğimiz her duygunun bedende eşleştiği bir enerji merkezi vardır ve duygusal travmalar yaşadığımız, duygunun üstesinden gelemediğimiz durumlarda bu merkezler tıkanır. Bedensel sorunlar yaşamaya başlarız. Bedenimiz yaşadığımız her duygu durumundan etkilenir ve geri yansıtır. Hazmedemediğimizde midemizde, affedemediğimizde kalbimizde, kendimizi ifade edemediğimizde boğazımızda, ilerlemekten korktuğumuzda dizlerimizde yaşanan sorunlar gibi...

Günlük yaşamımıza dev bir ekrandaki görüntüler olarak bakalım ve nasıl bir etkileşim içinde olduğumuzu gözlemleyelim. Yaşamımızın dışına çıkalım ve tüm yaşadıklarımızı bir film gibi seyrederken oynadığımız rolü değerlendirelim; daha iyisini yapabilir miydik diye soralım kendimize...

Kavram ve semboller aklın araçlarıdır. İnsan varlığı gözlemlemek için değil, varlığa şekil vermek için gelmiştir. 

Kavram; bir nesnenin, bir duygunun ya da düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, anlamıdır. Kavram olarak tanımadığımız bir şeyi bilmemiz mümkün değildir ve evrenimiz kavramlara göre şekillenir. Kavram oluştuğunda akıl onu kullanmaya başlar. Kavramlara göre şekillenen ve doğal dengeleri gözeterek evrensel yasalar doğrultusunda şekillenen evrenimiz bir anlam küresidir ve insan akıl yoluyla bu anlam küresini şekillendirir.

Kozmik oyunun oyuncusu olan insanda tüm kozmos kodlanmıştır. Allah'ın halifem dediği insan bütün kozmosu yansıtan bir mikro kozmostur ve alemleri etkileyecek, değiştirip dönüştürecek potansiyeli içinde taşır. İnsan evrenin tam merkezinde durur ve tüm evren insanın tekamülüne hizmet eder...Düşünce gücümüzü kullanarak fiziksel realitemizi yapılandırabildiğimize göre değiştirmek de elimizdedir. Kendimizle gurur duyacağımız seçimler yapabilmek için negatif inançlarımızın ve düşünce yapılarımızın oynadığı rolün farkına varmalıyız. İrademize sahip çıkmalıyız çünkü düşünce gücüyle yaratım enerjisi verilmeyen negatif enerji bizi yönlendirerek ve etki altına alarak bizim yaratım gücümüzü kullanarak sürdürür varlığını...

İki büyük enerjinin kapıştığı dünya oyununda yaptığımız seçimler ile hiç farkında olmadan enejimizi taraflardan birine aktarırız. Karanlık ve aydınlığın savaştığı bir mekanizmanın oyuncularıyız. Karanlık ve aydınlık öğretir ve biz deneyimleyerek öğreniriz. 

Tutkularımızı takip etmeliyiz. Tutkularımız doğrultusunda duygu ve düşünce sarmalı aktifleşir ve hislerimiz vasıtasıyla titreşimimizi yayar. Bu yüzden yapabileceğimizin en iyisini yapmalı, titreşimimizi düşüren duygu ve düşüncelerimizi dönüştürmeliyiz. Sırtımızdaki yüklerden kurtulabilmek için affedebilmeli, teslimiyet ile titreşerek korku ve endişeden uzak durmalı ve an'da kalmalıyız. Kalbimiz aydınlandığında bedenimize can(ruh), canlılık gelir ve can sevgidir. 

Gün içinde bir çok olay yaşar ve tepki veririz. Verdiğimiz tepkiler kişiliğimizin ve bilinç düzeyimizin bir yansımasıdır ve realitemizi şekillendirir. Negatif tepki ayrıştırırken, pozitif tepki birleştirir. Verdiğimiz tepkileri gözlemleyelim ve adım adım ilerleyelim. Nefes alıp vererek tepkilerimizi kontrol edebilir ve gelen etkilere karşı nötr kalmayı başararak yaşam sanatının ustası olabiliriz. Olaylar gelir geçer önemli olan olaylara verdiğimiz tepkilerdir. 

Bizler iki kutuplu bir dünyada, ikilikler dünyasında deneyimleyerek öğreniyoruz. Duygusal gel-gitlerin sebebi de kutupluluk prensibidir. Sarkaç iki kutup arasında gelir gider bu yüzden büyük bir hoşnutluk duygusunun ardından hüzün gelir. Çok gülme ağlarsın sözünün arkasında bu temel ilke yatar. Tüm evren denge üzerine konumlanmıştır ve her şey denge doğrultusunda var olur. Mevsimler de bu prensibin bir sonucudur. Tüm kutupları dolaşan bir döngünün içindeyiz. Sarkacın sağa salınımı ne kadar kısa ise sola salınımı da o kadar kısadır, ne kadar uzun ise o kadar uzundur. Ne kadar yükseğe çıkarsak o oranda aşağı inmemiz gerekir. Dengelenene ve merkezimizde kalmayı öğrenene kadar iki kutup arasında gider geliriz. Ne zaman ki duygularımıza gözlemci olmayı başararak oradan oraya sürüklenmekten kurtulur, ne zaman ki içimizdeki eril ve dişili sevgiyle kucaklayarak bir ve bütün olmayı başarırız işte o zaman evrensel yasaların üzerine çıkarız. İşte o zaman hayatımız keyifli bir yolculuğa dönüşür. Eril rahman, dişil rahim enerjidir ve ikisi bir araya geldiğinde 'Bismillahirrahmanirrahim' olur.

İç huzuruna sahip olabilmek için ruh-zihin-beden arasında senkronizasyon olmalı. Gözlerimizi güzel gösteren içindeki ışıltıdır. Bedenimiz ne kadar sağlıklı ve fit görünse de ruhun ışıltısından yoksunsa dikkat çekmez. Onun bunun söyledikleriyle dolu  ve sürekli konuşan bir zihne sahipsek hastalıklar kaçınılmazdır. Tertemiz bir kalbimiz varsa; cömert ve sevgi doluysak ancak bedenimize gereken özeni göstermiyor ve kendimizi yeterince sevmiyorsak kendimizi eksik hissetmemiz kaçınılmazdır. Akıl yoluyla zihni sakinleştirebilmek, sağlıklı beslenip, spor yaparak ve uykumuza özen gösterek bedenimizi canlı tutmak ruhumuzla bağlantı kurmamızı ve dengelenmemizi sağlar. Merkezimizde olduğumuzda; huzur, mutluluk, şans ve sağlık kendiliğinden gelir.

Bizden yayılan enerji bize geri döner. Titreşiminizle hangi yayını yapıyorsunuz?

Biz doğduğumuzda zihnimiz yoktu. 7-14 yaş aralığında bilinçaltımız tarafından kopyalayıp kaydederek oluşturuldu ve 14-21 yaş aralığında da 'ben' demeye, bize giydirilmiş kimlikleri kendimiz sanarak yaşamak üzere kodlandık. Ben dediğiniz kim?

İnanç ve düşüncelerimiz yoluyla kendimize bir yol çizer ve çizdiğimiz yol doğrultusunda açılımlar yaşayarak ilerleriz. Bizi biz yapan değerler zihnimizin bir ürünüdür. Belli frekans aralığındaki sesleri duyar (normal bir insan 20-20.000 hrtz aralığındaki sesleri duyarken bir yunus veya yarasa 15-200.000 hrtz aralığındaki sesleri duyabilir) ve görürüz (insan gözü tarafından algılanan ışık aralığı 400-800 nanometre arasında olan dalgalar) Sınırlı duyu organlarımız vasıtasıyla algılanan elektriksel sinyalleri yorumlayan bir beyne sahibiz. Algılarımız beynimiz tarafından şekillendirilir. 

Zihin gücümüz ile yol alırken deneyimleyerek her geçen gün gelişip dönüşürüz. Bağlantı halinde olduğumuz morfogenetik bir alan var ve biz bu alanla bağlantı halindeyiz. Bu alan tarafından yönetilir ve yönlendiriliriz. Bağlı olduğumuz alan ile ilgili dersi öğrenene dek çıkış yapamayız. Aynı şekilde düşünmeye devam ettiğimiz, algımızı genişletemediğimiz için aynı şekilde yaşamaya devam ederiz. 

Bir bilgisayar oyunu oynadığınızı farz edin; oyunda ilerleyemediğimizde takılıp kalır ve çıkana dek hep aynı engellerle karşılaşır, hep aynı yolda ilerleriz. Seviye atladığımızda ise yeni seçenek ve engellerle dolu yeni bir sayfa açılır. 

Bilincimizi eğitebilmenin en önemli yolu sogulamak ve anlamaya çalışmaktır. Ancak o kadar çok koşturuyoruz ki bu farkındalık durumuna zaman ayırmakta zorlanıyoruz. Empati yapmak için vaktimiz yok. İşte bu yüzden bir an durmaya ve sorgulamaya çok ihtiyacımız var. Sürekli konuşan zihnimizi susturup sessizliğin içindeki sesleri duymaya çok ihtiyacımız var. Kendimizi gözlemlemeden ilerleyemeyiz.

Kabul bağlı olduğumuz alan ile alakalıdır. Çok şikayet eden, hemen tepki veren, öfkeli insanların kabule geçmesi zordur.

Farkındalık zihnimizi gözlemleyebilmektir, an içindeki idraktir. Ruhsal olarak derinleştiğimizde zihinsel dönüşüm kolaylaşır. Zihnimizin kapalı bölümünü açmak üzere niyet edelim. Niyet bir ok gibi bizi hedefe odaklar; değişim ve dönüşüme açık olduğumuzda yaşam yolculuğunun gizemi bizi sarıp sarmalar.  






Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak