Hiçlik


Hayatın gizemli bir yanı var ve biz bu gizemi aramaya başladığımızda anlamlı bir hayat yaşamaya başlıyoruz. Devasa bir puzzle gibi. Bir parça bulup peşine takılıyor, heyecanlı ve doygunluk verici bir hal içinde buluyoruz kendimizi ve zihnimiz dinginleşiyor. Zihni susturan her şey ruha hizmet eder. Çünkü zihin kodladığı kalıplarla bir gerçeklik yaratır ve bizi hakikatten uzaklaştırır. Hiçlik yok olduğumuzu kavramaktır. 

Etki-tepki mekanizmasının gerçekliğimizi şekillendirdiği bir aynada kendimizi seyrediyoruz. Beynimiz sanal bir ilüzyonu gerçek gibi algılatıyor; aslında yokuz. Algı ve olgularla şekillenen bir dünyada, duygu kapanına sıkışmış bir şekilde oradan oraya savrulup duruyoruz. Senaryosunu yazdığımız ve oynadığımız bir film gibi... 

Peki 'ben' dediğimiz kim? 'Ben' diyen zihni susturmadıkça ve 'ben'i var eden egodan kurtulamadıkça hiç olduğumuzu anlayamayız. Beynimizin kapalı-karanlık bir kutu olduğunu ve elektrik sinyalleri vasıtasıyla gördüğünü, duyduğunu, dokunduğunu, tattığını, kokladığını  biliyoruz. Yaşamımızın bir seyir yolculuğu olduğunun farkındayız. Peki nasıl oluyorda bu kadar çok bağlanıyor, tutsak hale geliyor ve öz varlığımızdan uzaklaşarak kayboluyoruz.

Gördüğümüz, duyduğumuz her şey algılarımızla şekilleniyor, üstelik duyu organlarımız belli frekanlarla sınırlı... Algılar doğrultusunda programlanmış bir robottan ne farkımız var?Algılarımızı yöneten ve yönlendiren yapı hakkında ne biliyoruz? Hakikat nedir? 

Hangi algıların bizi yönettiğini düşünün. Yargılarımız, korkularımız, tutkularımız bize mi ait? Öz varlığımızın seçimi mi? Öz varlığımız ile güçlü bir bağlantımız var mı? Seçimlerimizin arkasındaki sebepleri anlayabiliyor muyuz? Hastalıkların arkasındaki duygusal travmaları, eşzamanlılıkları, rüyalarımızı yorumlayabiliyor muyuz? Öz varlığımızla birlikte hareket edebiliyor muyuz? Öz varlığımızdan uzaklaştığımız, neyi neden yaşadığımızı bilmediğimiz için acı dolu, tekrarlayan deneyimler içinde sıkışıp kaldık mı? Nereden, neden geldiğimizi ve yaşam amacımızı unuttuk mu? Zaman ve mekan ile sınırlanmış sanal bir oyunda oyuncu olduğumuzu unutmadan oyunun keyfini çıkarmaya ne dersiniz? Oyunun kurallarını öğrenerek oyunda bize ayrılan süreyi en verimli şekilde kullanmaya ne dersiniz?

Bakış açımız bilincimizle doğru orantılıdır ve görüş açımızın en yüksek olduğu zamanlar an'da ve akışta olduğumuzda gerçekleşir. 

Zihnimiz gelecek korkusu veya geçmişin travmaları ile kodlandığı için an'da kalmamızı engeller ve kaygıyı artırarak görüş açımızı daraltır. Teslimiyet ve kabul halinde olmak hayatımızı kolaylaştırır. Korku, endişe ve çaresizlik içinde kıvranmamızın önüne geçer. Kalbimiz ile seçip zihnimiz ile yönetmeye başlarsak bakış açımız genişler. 

Yedi enerji merkezimiz vardır ve akış bozulduğunda panik, korku, endişe başlar. Nefes alarak enerjimizi dengelemeli ve sakinleştiğimizde kararlarımızı tekrar değerlendirmeliyiz. Kalbimiz morfogenetik alanla bağlantı halindedir ve sakin kalmayı başarabilir, kabul duygusuyla titreşimimizi yükseltebilirsek; çözüm morfogenetik alandan gelir...


  




Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak