Kendin Olmak


Hayata mücadele olarak değil de bir dans olarak bakabilirsek yaşama şeklimiz değişir. Büyük bir potansiyelle doğarız ve bu potansiyelin içinde geçmiş ve geleceğe ait insanlık hikayesi kodlanmıştır. Dünyanın neresinde doğarsak doğalım insanlığın potansiyel hafızası içimizde kayıtlıdır. Bir computer gibi çalışan beynimiz çevremizi algılar ve bu algılar doğrultusunda da zihnimiz şekillenir. Hepimiz sınırsız bir potansiyel ile doğarız ancak ailemiz, çevremiz ve toplum tarafından şekillendiriliriz. Çizilen sınırlar; kopya benlikler ve kopya bireyler yaratır.

Kabul edilen, değerli olduğu hissettirilen ve sevilen bir çocukta bu potansiyel açığa çıkar. Ancak bu duyguları hissedemeyen ve çevresi tarafından şekillendirilen bir çocuk robotik bir zihinle yaşamına devam eder. Çevresi tarafından kodlanan ve belli bir kalıp içinde şekillendirilmiş bir robot olarak yaşamına devam eder; sorgulamadan, farkındalıksız bir şekilde yaşar ve ölür. Öldüğünde de öte alem ile ilgili bir farkındalığa ulaşmadığı ve titreşimi yetersiz olduğu için astral boyutta sıkışıp kalır. (Kendi kurguladığı bir cennet veya cehennem algısında) 

Anlamlı bir hayat yaşamak için iyi bir gözlemci olmalı, içinde bulunduğumuz toplumla ve insanlarla olan bağımızı kavramalıyız. Sorumluluk duygusu geliştiğinde ben kavramının yerini biz kavramı alır. Seçimlerimiz yoluyla sorumluluk almayı öğrenmek anlamlı bir hayatın kapısını aralar. 

Doğan Cüceloğlu denetim odaklı korku kültürünün kişisel gelişimi engellediğini söyler. 'Değerleri aile ve eğitim ortamı verir ancak okutulan değil yaşatılan değerler önemlidir' der. Anlamamızı sağlayan bilmek değil farkındalıktır. 'Çok bilen çok yanılır.'

Gözlemleyen bilinç; farkındalıklı olabilendir. Duygularımızı gözlemlemeye başladığımızda; doğru soruları sorarak, gözlemleyen bilincimizi gözlemleriz. Bu duruma ulaştığımızda; duygu ve düşüncelerini seçebilen ve yönetebilen bir 'yaşam ustası' haline geliriz. 

Yaşadığımız duyguların bedenimizin hangi bölgesinde tepkiye yol açtığını ve ne renk olduğunu farkettiğimizde bedenimize gözlemci oluruz. Duygular bizi biz yapan değerlerdir ve duygularımızın üzerinde düşünmeye başladığımızda kendi iç varlığımızla sohbet edebiliriz. Duygularımızı, düşüncelerimizi, inanç ve değerlerimizi, ilişkilerimizi gözlemleyebildiğimizde hayatımızın kontrolünü elimize alırız. Kendi gemimizin kaptanı olmayı başardığımızda; rüzgar nereden eserse essin onu hedefe doğru yönlendiririz.

Yaşam ustası; yargılamaz, yaşam onu nereye götürürse götürsün uyum sağlar. Doğan Cüceloğlu' nun dediği gibi; "...değerlerinin farkındadır, hedefini iyi seçmiştir, gönlünün muradını keşfetmiştir ve her durumda kendini geliştirme fırsatı bulur." 

Enerjinin oldukça yoğun aktığı ve uyum sağlamakta zorlandığımız bu günlerde daralan kalbimizi bir göl gibi genişletmeye niyet ederek içimizdeki iyiliği, samimiyeti, merhameti, şefkati, doğruluğu, adaleti, sevgiyi ve güzelliği hissetmeye çalışalım. Madde aleminde ektiğimiz tohumlar mana aleminde çiçek açar. Adalet ve merhametten doğan sevgi İlahi Bilginin anahtarıdır ve gerçek başarı mutlu olabilmektir. İçimizde cennet varsa cennette, cehennem varsa cehennemde yaşarız.  

Fani olana sonsuz bağlılık sadece elem, acı ve keder getirir. Herşey yok olup gider sadece Hak kalır ve dünya nimetlerine kulluk eden huzur bulamaz gerçek hazine ebedi hakikattir. HAKK olanı farkettiğimiz AN zaman ve mekân algısından sıyrılarak bilincin üst boyutlarına bağlanır ve AN'da yaşamanın farkındalığına ulaşırız. Her niyet ve dua bir sebeptir ve gelecek olan sebebin bir sonucudur, sihirli etki yaratacak bir kombinasyon içerir. İnsan; sözü tezahür ettiren manyetik bir güce sahiptir

Savaştığımız her şey güçlenerek hayatımızda kalmaya devam eder. Yeni bir şeyler öğrenmek ve yeni deneyimler yaşamak yeni bir zihin seviyesi yaratır. Gerçek mutluluk hayatımızdaki güzelliklerin farkına varabilmek, yaşamın müziğini duyabilmek ve bu muhteşem akışa ayak uydurabilmektir. Kurtuluş an'daki gizem keşfedildiğinde gelir; Mutluluk, neşe ve canlılık anda yaşanır. Içsel enerjimizi aktive ederek bilgelik yolunda ilerleyelim. Niyetimiz ve bilincimiz yaşam yolculuğumuzu şekillendirir. İnsan "niyet" ile nasip arasında ince bir çizgi üzerinde yaşar. Her AN seçtiklerimiz ve yaptıklarımız ile hayatımızı inşa ederiz.

Gerçekliğin en saf formu düşüncelerimizdir düşüncelerimize odaklanalım. İnanç kendini gerçekleştiren bir kehanettir ve kaderimizde olmayan bir şeyin hayalini de kuramayız. Sadece cesur insanlar kendi kaderine hükmedebilir. Başkalarında gördüğümüz bazen eleştirip bazen beğendiğimiz her şey iç dünyamızın yansımasıdır. Düşüncelerimiz; yaşamımızı kontrol altına alır ve karakterimizi inşa eder. Başımıza gelen her şey niyet ve düşüncelerimizin oluşturduğu titreşimlerin bir sonucudur. Karakterimiz doğrultusunda çevremize yaydığımız frekans ise kaderimizi şekillendirir. Düşüncelerimiz duygularımızı tetikler. Kalbimiz düşünce ve duygularımız sonucu oluşan hisle ilgili manyetik yayin yapmaya başlar. Kullandığımız sözcüklerin oluşturduğu titreşim sisteme gönderilen bir sipariştir. Negatif düşünmeye devam ettiğimiz sürece kaygımız artar, olaylara negatif baktığımız için mutsuz olur ve hayatı kaçırırız. Kısıtlı bir yaşam sürmeye başladığımızda biyolojik ve psikolojik rahatsızlıklar yaşamaya başlarız ve yaşam standartımız düşer.

İnsanların bizim hakkımızda ne düşündüğüne odaklanmak yerine kendi düşüncelerimize odaklanalım. Sakinleşelim ve içimize dönelim ki; görmediğimizi görmeye, duymadığımızı duymaya ve duyu ötesi alemi algılamaya başlayalım. Ruhsal uyanış; içimizde bulunan gücü fark ettiğimiz anda başlar. Öfke ve korkunun tuzaklarına düşmeden, birlik ve beraberlik bilinci ile hareket ederek sevgiyi yapılandırarak yol almaya devam edelim. Kaçtığımız her ne varsa başımıza gelir çünkü onu akıttığımız enerji ile besler, büyütürüz. Hakikat her şeyi yansıtan bir ayna gibidir. Bize bizi yansıtan bu aynada farklı bilinç seviyeleri vardır. Bu yüzden frekansımız değiştikçe gerçekliğimiz de değişir. Sorduğumuz sorulara dikkat edelim. Cevapları kendi hayat aynamızda seyredeceğimizi unutmayalım. Her şey kaydedilir ve mutlaka bir cevap verilir. Çözüm sorunun içinde gizlidir. Olanı olduğu gibi kabul etmek, hayır diyebilmek ve sınırlarımızı çizebilmek An'da kalmamızı ve özgürleşebilmemizi sağlar. İnsan olmak; evrenin müziğine ayak uydurarak bilinçli bir şekilde yaşamı kucaklayabilmektir.

Bedenimizden yayılan enerji dalgalar şeklinde yayılır ve benzer enerjilerle eşleşerek geri döner. Bedenimizden yayılan titreşim evrende bir sayı ile eşleşir. Frekansımız matematiksel bir ölçüdür ve yaydığınmız frekans; gerçekliğimizi yapılandırır. Yaydığımız enerji pozitifse pozitifi, negatifse negatifi çeker. Düşüncelerimiz, kullandığımız sözcükler, duygu ve davranışlarımız kaderimizle uyumlu bir çekim alanı yaratır. En çok dillendirdiğimiz şey ile iletişimimiz artar. Hastalık ve aksiliklere değil, sağlık ve şansa odaklanalım ve bunu bir yaşam şekli haline getirelim. 

Îçimizdeki coşku tekâmül yolculuğumuzda ki rehberimizdir ve bize yol göstermek için Öz varlığımızdan gelir. Özümüze hicret edelim ve bilincin aynasında kendimizi seyredelim. Hakikat; geçmişten gereken dersi almak, geleceğe umutla bakmak Ve an'da neşe, keyif, coşku içinde yaşamaktır. Önce meyveyi hayal edelim sonra hayal ettiğimiz meyvenin tohumlarını serpelim hayat aynamıza..Ruhsal enerjimiz arttikça sözůn yerini sükût alır. Sükût huzurun anahtarıdır. Kâinat hem içeride hem de dışarıdadır, Yolu dışarıda değil içeride, Öz'ümüzde arayalım.

YouTube Kanhttps://youtube.com/@hakikattektir999?si=qZ8Es2dcbEUuiC53alım 



Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak