İlahi Aşk Yolculuğu
İbn ül Arabi arapçadaki Elif harfini; Allah'a, lam harfini; halkla halkı birleştiren berzah alemine, mim harfini ise; berzah aleminin cisimler alemine cisim olarak inmesine benzetir. Mim içinde bulunduğumuz mülk alemidir. Tüm varoluş dairesel hareket eder ve tüm bu gördüğümüz alem insan için yaratılmıştır.
Hakikat tektir ve ikiliğe izin vermez; varoluş tektir. Bir ve tek olan Allah'tır ve yaratılan her şey onun bilgisinden açığa çıkarak bu yaratıma şahitlik eder. Varoluş Allah'ın kendini bilme isteğinin tecellisidir ve bu yaratımının arkasında aşk vardır. Gizli hazinemiz varlık kodlarımızda kayıtlıdır ve bu kodlar açıldıkça yaşam amacımız ortaya çıkar. Biz Allah'ı kendi kodlarımızla doğru orantılı olarak görür ve anlarız.
Göremediğiniz ancak çok kuvvetli bir şekilde hissettiğiniz ilahi enerji size kendinizi özel hissettirdi mi hiç? Bu enerjinin kaynağı aşktır ve kalbimiz yeterince arınıp saflaştığında frekansımız yükseldiği için O'nu hissetmeye başlarız.
Işık, ses, renk yoluyla gelen enerjilerin uyanması gerekenlere dokunduğunu hissedebiliyor musunuz? Sessizce gelip omzunuza dokunan ve güvende olduğunuzu söyleyen bir eli hissedebiliyor, kulağınıza üflenen bir frekans ile aktarılan bilgiyi alabiliyor musunuz? Vicdanımızın sesini duymaya başladığımızda duygularımızı sentezler ve zihnimizin bizi nasıl oyalayıp kandırdığını fark ederiz.
Korunduğumuzu ve güvende olduğumuzu hissettmeye, kalbimizin sesini duymaya başladığımız anda artık yalnız kalmaktan korkmayız. Hatta insanlardan uzaklaşmaya, yalnız olmaktan keyif almaya başlarız. Doğaya çıkma isteğimiz artar ve içimizdeki aşk hayatımıza anlam katar. Yaşamak çok keyifli ve coşkulu bir serüvene dönüşür. Açan bir çiçek, güneşin doğup batması, yıldızlar, ağaçlar, bulutlar, yağmur, kar... Her şey şükür sebebimiz olur.
Şükrettikçe titreşimimiz daha da yükselir ve ilahi aşk ile eş şekilde titreşmeye başladığımız için mana aleminin kapıları açılır. Varlık kodlarımızdaki gizli hazinemizi 'oku'maya başlarız.
Titreşimimiz yükseldikçe frekansımızla uyumlu olan üst boyut manyetik alanlara uyumlanmaya başlarız. Yedi boyutta her boyutun titreşim seviyesine uygun yedi bedeninizin olduğunu düşünün. Bilinç seviyenizdeki yükseliş beden titreşiminizi yükseltir ve üst boyutlardaki bedenlerinize ulaşmanızı sağlar ve bedenler birleştiğinde farkındalık artar. Yedinci bedene ulaştığınızda tüm alt bedenler birleşir ve yedinci boyutun kozmik bedeninin hızına ulaşırsınız.
Biz o yedi bedenin hepsine sahibiz ancak deneyimleyebilmek için aşağıların aşağısına ineriz. 7'li bileşim sistemi bir üst boyuta gecebilmemiz için sürekli tesirler gönderir. Bu tesirlerin merkezî kalptir. Yanlış bir adım attığınızda kalbinizde hissettiğiniz burkulma, ezilme, ağrı veya nefes alamama uyarı mekanizmasıdır. Kalbinizi dinliyor, size gönderilen mesajları anlamaya çalışıyor musunuz?
Neden yaşıyoruz ve yaşam amacım nedir diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Şans mı, tesadüf mü, planlı mı? Güneş, yıldızlar, gezegenler, mevsimler, nehirler, ovalar hayranlık uyandıracak denli güzel doğa sizce de bize özel dizayn edilmiş gibi değil mi? Öyle bir evrenki muhteşem bir matematiksel düzen ve gizem içeriyor. Yakından bakıldığında kaos hakimmiş gibi görünen ancak uzaktan bakıldığında matematiksel bir düzen içeren bu yapı hakkında daha fazla düşünmeliyiz.
Einstein'ın uzay ve zaman arasındaki ilişkiyi açıklayan İzafiyet teorisi; 'zaman-mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir bu üç kavram birbiriyle bağlantılı izafi bir bütündür' der yani cisim zamanla, zaman cisimle, mekan hareketle, hareket mekanla yani hepsi birbiri ile bağlantılıdır. İleri geri dalgalanan bir örüntü yaradılışın bilimsel bir şablonu olduğunu düşündürmüyor mu sizce de?
Atomlar bir araya geldi ve mikro bir evren olan insan oluştu. Evrenin yapısı ve doğası inanılmaz peki karbon gibi yaşamsal elementlerin dev yıldızların merkezinde oluşması hakkında ne düşünüyorsunuz?Örneğin dinozorları yok eden göktaşı sadece bir tesadüf mü?
Doğa kanunları tesadüf mü? Doğru zamanda doğru yerde olmakla ilgili ne düşünüyorsunuz?Her yokoluşun bir varoluşu desteklemesi mi cevap?
Gelen verilere göre kendini yeniden yapılandırabilen muhteşem bir beyne sahibiz. Günümüzde plastisite denilen bu durum tarih öncesi zamanlardan beri beynimizde bulunan bir özelliktir. Beynimiz değişken bir dünyada kendini değiştirerek varlığını sürdürür. Değişip dönüşerek yeni sinyal ve verilere uyum sağlayabilen beynimiz mucizenin ta kendisidir. Beyin uyarıldıkça gelişir ve uyarılan nöronlar yeni dallar oluşturur. Nöronlar arasındaki dal sayısı arttıkça nöronlar birbirinden uzaklaşır ve beynin hacmi ve yoğunluğu artar. Beynin egzersizle gelişen bir kas olduğunu söyleyebiliriz. Bu arada depresyon ve stresin hipokampustaki hücreleri öldürerek bellek kaybına yol açtığını unutmalım.
Genellikle hepimizin büyük anlamlar yükleyerek merkezimize koyduğumuz putlarımız vardır ve bu putlar yüzünden gelişemeyiz çünkü kaybetme korkusu ile yaşarız ancak sistem bizi kozamızdan çıkarmak için bu putları kırar. Putlardan kurtulmanın yolu yeni bir şeye odaklanmaktır. Yeni aktiviteler yeni bağlantılar oluşturur ve dopamin salınımı bu bağlantıları güçlendirerek haz veren yeni bir beyin devresi yapılandırır. Yeni devre eskisiyle rekabete girdiğinde de eski ağlar kullanılmadığı için zayıflamaya başlar.
Sezgiler dünyasından gelen veriler değerlendirildiğinde beynimizdeki elektronlar aktif hale gelir. Konuştuğumuz ve düşündüğümüz her şeyin arkasında kalp merkezli veriler yer alır.
Titreşerek varoluyor ve sürekli frekans yayıyoruz. 200 frekansın altındaki bireyler genellikle duygu ve düşüncelerinin esiridir bu yüzden çevrelerindeki insanları manipüle ederek var olurlar. Yüksek frekanslı bireyler ise hizmet odaklıdır ve gelişmek, geliştirmek için yaşarlar. Bireylerin olduğu gibi toplumun ve yaşadığımız coğrafyanın da bir frekansı vardır. Varlıkta her şey titreşir. 200 frekansın altında kıtlık, hastalıklar ve cehalet vardır. Üst düzey frekanslarda ise neşe, keyif, coşku ve huzur.
Enerjimiz durağanlaştığında frekansımız düşer. Suyun önüne set çekilmesi gibi negatif enerji çeker. Oksijen azalır ve çamurlaşma başlar. Enerjimiz hareketli olduğunda ise oksijen ve akışkanlık artar, pozitif etkiler taşır. Bu akışkanlık durumu çakralarımız için de geçerlidir. Çakralarımız aktif çalışmadığında blokajlar oluşur ve hastalıklar başlar. Bilincimiz ile seçer yaydığımız his sonucu oluşan frekans ile seçimlerimizin frekansıyla eşleştiğimizde de gerçekleştiririz. Kuantum bir alanda yaşıyoruz, bu alanı potansiyel olarak her şeyin tohumunun mevcut olduğu bir tarlaya benzetebiliriz. Bakışımızı bu tarlaya yönlendirip seçim yapıyoruz ancak sistem diyor ki istediğin tohumun büyümesi için onunla aynı frekansta titreşmelisin yani liyakat gerekiyor. Düşüncenin doğru duygu durumu ile beslenmesi gerekiyor. Bu tarlada her şey enerjinin farklı formları olarak mevcuttur ve biz bakışımızı yönlendirdiğimizde maddeye dönüşür. Yani gerçekliği şekillendiren; bilinçtir.
Beyin ve kalp arasında ahenkli bir iletişim vardır. Beyin sakinleşerek teta dalgaları yaymaya başladığında bilinçaltımızın kapısı açılır. Kalbimiz ile nefes alıp vererek kalp merkezimizi açtığımızda ve imgelerimizi kalp merkezimiz ile desteklediğimizde kuantum alana güçlü bir sinyal gider ve kuantum alandaki gerçeklik aynamızda görüntüler belirir. Duygularımız enerjimizi şekillendirir ve yaydığımız hissin arkasında duygularımız vardır. Düşündüğümüz her şeyi gerçekleştirebileceğimiz bir aynamız vardır. O halde düşüncelerimizi dolayısıyla duygularımızı değiştirip dönüştürmeyi başardığımızda gerçekliğimiz de değişir. Şimdi negatif düşüncelerinizi gözlemleyin ve gerçekliğinizden çıkarın. Negatife odaklanarak var etmeyi bırakın hayatınızdaki güzel şeylerin veya olmasını istediğiniz şeylerin bir listesini yapın ve istemediklerinize değil istediklerinize odaklanın çünkü odaklandığınız her ne ise gerçeklik aynasında onu seyredersiniz. Yeni düşünceler ile yeni olasılıkları aktive etmeye ne dersiniz? Seslerin bile bir örüntüsü var ve geometrik şekiller oluşturur. İmgelenen ve yaşanan arasındaki farkı bilmeyen ayna nöronlarımızı doğru şekilde kullanarak mucizelere imza atabiliriz. Düşünce ve duygularımızı yani beynimiz ile kalbimizi dengeleyebilirsek mucizelere imza atabiliriz ancak ikisini birlemeyi başardığımızda düşündüğümüz her şeyi gerçekleştirecek bir güç elde ederiz.
Bilinçli seçimler yaparak yüksek frekanslı duyguları deneyimlemeye başladığımızda titreşimimiz dolayısıyla frekansımız yükselir. Bilincimiz yükseldikçe hücre bazında da değişimler yaşanır, bedenimizin esnekliği artar daha sağlıklı ve enerjik hisseder ve frekansımız arttıkça gençleşiriz. Bilinç dikey şekilde yükseldikçe bulunduğumuz manyetik alan değişir ve titreşimi daha yüksek alanlara Hakikate uyumlanırız. Frekans yükseldikçe karanlık ve aydınlık birlenir ve yerini varolmanın hazzı alır.
İbadetler kendimizden, kendi nefsimizden korunmak içindir. Önemli olan her an frekansımız vasıtasıyla yaptığımız yayının farkında olmak ve korku yayan frekansların etkisinde kalmadan sevgi yayabilmektir. Bizden yayılan enerji ile gerçekliğimizi şekillendirdiğimizin farkında olmaktır.
Yunus Emre'nin
NUTK-İ ŞERÎFi ile koyalım noktayı:
Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile çağırayım Mevlâm seni
Sular dibinde mâhî ile sahrâlarda âhû ile
Abdâl olup Yâ Hû ile çağırayım Mevlâm seni
Gökyüzünde Îsâ ile Tûr dağında Mûsâ ile
Elimdeki âsâ ile çağırayım Mevlâm seni
Derdi öğüş Eyyûb ile gözü yaşlı Ya'kûb ile
Ol Muhammed mahbûb ile çağırayım Mevlâm seni
Hamd ü şükrullah ile vasf-ı "kul hüvallah" ile
Dâimâ zikrullah ile çağırayım Mevlâm seni
Bilmişim dünyâ hâlini terk etdim kîl ü kâlini
Baş açık ayak yalını çağırayım Mevlâm seni
Yûnus okur diller ile ol kumru bülbüller ile
Hakk'ı seven kullar ile çağırayım Mevlâm seni
Yunus Emre
💧🌈⭐️
YanıtlaSil🙏♾️
SilTeşekkürler
YanıtlaSil🙏♾️
Sil