Gerçeklik ve Ölüm Ötesi



Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalara göre; beynimizin ve evrenin doğası holografiktir. Bu araştırmalar gerçekliği holografik bir projeksiyona benzetir ve bizleri holografik filmi alan, onu holografik beynimiz ile işleyen ve yaşam ekranımıza yansıtan bir projektöre benzetir. Bu teorilere göre; fiziksel gerçeklik sadece algılarımız vasıtası ile var olan bir illüzyondur.

Bu teoriye göre; filmi seyredebilmek için sinema salonunda oturmamız gerekir. Yaşam ve bu benzetme arasındaki farka gelince; bizler sadece sinemada oturan izleyiciler değiliz, aynı zamanda projektör, sinemada akan ışık ve ışığın üzerine yansıtıldığı ekranız...

İster uyanık ister uykuda olalım, duyularımız gerçekliğimize yansıtılan ışığı algılar. Holografik beynimiz algılanan ışığı; resim, ses, koku, his, tat şeklinde yaşam ekranımıza yansıtır. Farkındalıklı seçim; deneyimlemeyi arzu ettiğimiz herhangi bir gerçekliğe odaklanmaktır.

Holografik beynimiz ışığı algılayan ve üçüncü boyut illüzyonuna aktaran bir alıcı-vericidir. İstediğimiz gerçekliği deneyimleyebilmek için beynimize gözlemci olmayı başarmamız gerekir ve bunu başarabilmek hiç kolay değildir. Beynimize gelen tüm ışıkların farkına varmak ve istediğimiz ışığı seçebilmek frekansımızla daha doğrusu frekansımızı belirleyen duygu ve düşüncelerimizle doğru orantılıdır. Tüm duygu ve düşüncelerimizin farkında olarak hangi yayını yaptığımızı ve hangi kanala bağlandığımızı anlamak için yaşam ustası olmak gerekir.

Burada çok önemli olan bir diğer nokta da; her birimizin bireysel holografik beynimiz ile algılama kapasitemizin nöral bilgimizin geçmişine dayalı olmasıdır. Işığı algılama şeklimiz zamana ve bulunduğumuz ortama göre değişir ve algılamayı seçtiğimiz gerçeklik yaşadığımız gerçeklik haline gelir. 

Beynimiz holografik olduğu gibi hafızamız da holografiktir. Gerçekte evrenin hafızası ile biriz ancak sadece algı filtremizden geçebilen ve holografik beynimize girebilen gerçeklik frekansını algılayabiliriz. 

Bilincimiz beyin dalgalarımız ile yakından ilişkilidir ve beynimizden yayılan dalga boyları algımızı etkiler. Örneğin beynimiz beta dalgaları ile sınırlı ise ve bir üst dalga boyuna uyumlanamıyorsa sadece üçüncü boyut duyularımızın frekansı ile rezonansa giren ışıkları yakalayabiliriz. Bilincimiz genişlediğinde ise daha geniş spektrumu deneyimleme şansımız olur. 

Bilincimizi yeterince genişleterek epifiz bezimizi aktif hale getirdiğimizde ışığın renklerini ve birbirine bağlanan atomaltı parçacıkları fark etmeye başlarız. Bilgelik; bu farkındalığa ulaşarak birlik ve bütünlük algısında sevgi ile titreşerek yaşayabilmektir.

Kalp ve zihin, vicdan ve nefs arasındaki çatışmanın taraflarının belirlenmesi için yaşanan bir süreçteyiz. Sınıfı geçecek olanlar ile sınıf tekrarı yapacak olanları ayırmak için kurgulanan bir sürecin içindeyiz. 

Dünya ruhsal anlamda gelişmek isteyen ruhların tekamül okuludur ve mezun olacak olanlar adalet ve merhameti kalbinde birleyerek vicdan mekanizmasını çalıştırabilenler olacaktır. Zihnini kontrol edebilen ve zihin-beden-ruh dengesini koruyarak merkezinde ve dengede kalabilenler olacaktır. Maddeyi deneyimlemek için geldiğimiz bu okulda amaç; maddeye sırtımızı dönmek değil, madde ve manayı öz varlığımızda birleyerek neşe, keyif, coşku içinde yaşayabilmek, yaşamı sevgiyle kucaklayabilmektir. Öz varlığımızda kodlanmış olan sevgiyi açığa çıkararak sevgi yoluyla var olabilmek ve sevgi yoluyla var edebilmektir. 

Evrensel bir oyunun, bir simülasyonun içindeyiz! Beynimiz ve bedenimiz bu oyunun bir parçasıdır. Düşündüğümüz ve düşlediğimiz her şeyin gerçek olduğu bir illüzyon bu! Keşfetmemiz istenen her şey beynimizde kodlanmış yani potansiyelimizin sınırları çizilmiştir. Potansiyelimiz neye izin veriyorsa o kadarını deneyimliyoruz. Biz oyunu oynayanın bir parçasıyız ve bedenimizi gerçek sanıyoruz. Bedenimiz bu oyun için seçtiğimiz bir avatardır ve beynimizin içinde şekillenir. 

Zaman bir illüzyondur ve biz bu oyunda zaman kilitleri ile sınırlı olduğumuz için kendimizi sıkışmış hissederiz. Ancak bu oyuna bilerek girdik ve korunuyoruz, güvendeyiz. Hayatın anlamı da hayata anlam verecek olan da biziz. Bu oyunun kahramanı biziz, başkalarının bizden rol çalmasına ve bizi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirerek negatifi güçlendirmesine izin vermeyelim. Bizlere sunulan acıya ve ikiliğe takılarak korkup kaybolmayalım. Yaşanan tüm olayları gözlemleyerek alınması gereken derse odaklanalım ve dikkatimizi kendi kişisel gelişimimize odaklayarak sevgiyle yola devam edelim. Sevginin iyileştiremeyeceği yara, açamayacağı kapı yoktur, sevgi her şeydir, yaşamın özüdür.

Bilim insanları spini sıfır olan ve adını Peter Higs'den alan 'higs bozonu' dedikleri gizemli bir parçacığın diğer parçacıklarla etkileşime girerek onları bir araya getirdiğini ve böylece atomaltı parçacıkların oluştuğunu söyler. 

2012 yılında CERN'de yapılan deneylerde Higs bozonunun varlığı kanıtlanmıştır. Tüm uzayı kaplayan ve gizemli bir enerji alanı oluşturan Higs bozonu etkileşime girdiği parçacıkların hızını düşürerek, enerjiyi maddeye dönüştürür. Bu alanda birleşen kuark ve leptonlar; ilk proton ve nötronları, proton ve nötronlar elektronlarla bir araya gelerek; atomları, atomlar da maddeyi meydana getirir. Burada en önemli nokta; Einstein'ın denklemiyle ispatlanan maddenin enerjinin yoğun formu olduğu ve maddenin enerjiye, enerjinin de maddeye dönüşebildiğidir. 

Peter Higs bir parçacığın Higs ile etkileşimi oranında kütle kazandığını söyler. Higs alanı yapışkan, ağır, ağdalı bir şerbete benzetilir. Işığın temel birimi olan foton ise bu alanla etkileşime girmediği için kütlesi yoktur. 

Evrendeki her şeye kütle kazandıran Higs Alanı olmasa tüm parçacıklar ışık hızında hareket eder ve atomlar oluşmazdı. Higs bozonuna 'Tanrı Parçacığı' denmesi bu sebepledir.

Her şey atomlardan oluşur ancak atomaltına inildiğinde titreşen dalga boyları vardır. Peki yaşam ve tüm bu gördüğümüz evren nasıl oluştu? Dalga boyu dalgacığın kendini tekrarı ise her şey '0' ve '1' sayısında anlam buluyor.  

Cennet ve cehennem öldükten sonra gideceğimiz bir mekan değildir, öz varlığımızda yaşadığımız haldir. Kalp kilidimiz açılıp epifiz bezimiz aktifleştiğinde cehennem algısı yerini cennet algısına bırakır. Giydirilmiş kimlikleri çıkardığımızda zihnimizdeki matrixden çıkar her şeyi öz varlığımızda birleyerek hakikate tanıklık ederiz. Rabbimizle aramızdaki engeller ortadan kalkar. 

"Sen çekilirsen aradan tecelli eder yaradan."

Perdeler ortadan kalktığında hakiki varlığımıza uyanırız. Ne der hadisi şerifte;

"Hiçbir yere sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım." 

Zihinsel körlükten kurtulduğumuzda kim olduğumuzu idrak eder ve Hakikat bilinci ile yaşarız. Bu buluşma anına öldükten sonra dirilme denir. 

"İlim ile diri olan ebeden ölmez " Hayatın içinden geçip gitmektir ölüm, uykudan uyanmaktır. Bir son değil bir başlangıçtır. Ne der peygamberimiz; 

"İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar."

Titreşimimiz yükseldikçe frekansımızla uyumlu olan üst boyut manyetik alanlara uyumlanmaya başlarız. Yedi boyutta her boyutun titreşim seviyesine uygun yedi bedenimizin olduğunu düşünelim. Bilinç seviyemizdeki yükseliş beden titreşimimizi yükseltir ve üst boyutlardaki bedenlerimize uyumlanmamızı sağlar ve bedenler birleştiğinde farkındalığımız artar. Yedinci bedene ulaştığımızda tüm alt bedenler birleşir ve yedinci boyutun kozmik bedeninin hızına(frekansına) ulaşırız. 

Kuran'ı Kerim'de 'biz' denilen üst boyutlardaki bu 7 bedendir. Biz yedi boyutta yer alan her bedenin bilgisine sahibiz ancak deneyimleyebilmek için aşağıların aşağısına indik. Tin Suresi 5. Ayette;

"İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Allah Teâlâ insanı ruh ve beden kabiliyetleri bakımından canlıların en mükemmeli kılmıştır" der.

7'li bileşim sistemi bir üst boyuta geçebilmemiz için sürekli tesirler gönderir. Bu tesirlerin merkezi kalptir. Yanlış bir adım attığımızda kalbimizde hissettiğimiz burkulma, ezilme, ağrı veya nefes alamama uyarı mekanizmasının bir sonucudur. Cami esmasının açılımı olan meleklerden bahsedelim.

Cebrail sistemi; bilgi verir, Mikail sistemi; yeni biliş hali oluştuğunda kişinin hangi boyut bilincinde olduğunu saptar aynı zamanda cebrail ve mikail görevimizi yerine getirmemiz için yardım ederken koruyup kollar, Azrail sistemi; tüm hücreleri yavaş yavaş üst boyuta çıkarır. Ancak 7'li sistemin üzerindeki bir üst boyuta geçiş İsrafil sisteminin görevidir. İsrafil kalp ile yakından ilgilidir ve kalbin alacağı son duruma göre suru üfler ve biz selamete çıkana dek bize eşlik eder.  

Konuyu Toparlarsak; Ölüm bir son değil aslında bir uyanıştır. Kim olduğumuzu kavrayana ve tamamlanana kadar süren bir bilinç yolculuğu içindeyiz. 

Alberto Villoldo;

"Geçicilik kabusundan uyandığımızda, ölümsüzlüğü keşfederiz" der.

O halde kozmik bir seyahatte olduğumuzu düşünebiliriz. Her birimiz mikrokozmik bir yaratıcıyız ve ortak bilincin gelişimine katkı sağlayarak ilerliyoruz. Çevremizde bulunan bitkiler, hayvanlar, insanlar, hatta eşyalar bu kozmik bilincin bir parçasıdır. Antik uygarlıklar ilahi dinler ve bilgeler yüzyıllardır bizlere bu yolculuğu anlatmaya çalışıyordu ancak kanıt olmadığı için göz ardı ediliyordu. Kuantum fiziği gerçek sandığımız gerçekliğimizi sorgulmak zorunda bıraktı bizi. 

2022 Nobel Fizik Ödülü'nü kuantum mekanikleri konusundaki çalışmalarından ötürü Fransız fizikçi Alain Aspect (eliyn espekt), Amerikalı teorik ve deneysel fizikçi John F. Clauser( Jon ef kloğzır) ve Avusturyalı kuantum fizikçisi Anton Zeilinger(entın zelingır) kazandı. Enerji bu yüzyıla damgasını vurdu ve kuantum fiziği yolumuzu aydınlatmaya başladı. Evrenimizin gerçekliğinin holografik olduğunu artık biliyoruz. 

Doğada her şey varolur, ortaya çıkar, çözülür veya bozulur ancak yok olmaz farklı bir formda var olmaya devam eder. Çürüme ve çözülme değişimdir ve aynı zamanda yenilenmedir. Form değişikliğidir diyebiliriz. Ölüm sonrası bir çözülüm gerçekleşir. Elementler çözülür ve dönüşür. Zaman bir illüzyondur ve kendimizi sıkışmış hissetmemiz zaman kilitleri ile sınırlı olduğumuz içindir. 

Gerçeklikte zaman olmadığına ve her şey an'da şekillendiğine göre Hakikat penceresinden baktığımızda doğum ve ölüm yoktur! Başlangıç ve son olmadığı gibi! Üst alemler alt alemleri yapılandırır; DNA üst alemler tarafından koordine edilir ve bedenimiz üst dünyadan gönderilen tesirler ile varlığını sürdürür. 

Beden bilincimiz yükselip titreşimimiz arttıkça enerjik bedenimiz güçlenir ki bu durumda madde olan varlığımızı bırakarak farklı bir formda var olmaya devam ederiz. Fizik bedenimiz enerjik bedenimizin oluşmasını sağlar ve bunu başardığımızda sonsuza kadar bedenli yaşama hakkı elde ederiz.

 "Sen kendini küçük bir cisim sanırsın ama en büyük alem sende gizlidir" der, Hz Ali.

Makroda ne varsa mikroda da aynısı vardır. Tüm evrenin yapı taşı atomlardan oluşur. O halde sadece atom incelenerek kainatın sırrına erişmek mümkündür. "Zerrede kürre kayıtlıdır."

Yaklaşık yüz yıl önce bilim insanları bu gerçeğin farkına vardı ve atom altına inildiğinde herşeyin sadece enerji olduğunun keşfedilmesi, dünyada birçok öğretinin tekrar sorgulanmasına sebep oldu.

Bu dönemde Einstein, Niels Bohr, Max Planc gibi bilim insanları inanılmaz gelişmelere imza atmaya başladı. Özellikle çift yarık deneyi tüm kutsal dinlerde anlatılan bilgeliğin ispatı gibiydi. Çift yarık deneyine göre parçacık; bir gözlemci olmadığında dalga, gözlemci olduğunda parçacık gibi davranır.

Herşey enerjiden meydana gelir ve enerji maddeye dönüşebilirken, madde de enerjiye dönüşebilir. Bunu belirleyen ise ışık hızıdır. Hız azaldıkça enerji maddeye dönüşür. Bizler de saf enerji iken, Tanrısal Öz'den uzaklaştıkça hızımız azaldı ve bedenlenerek maddeler dünyasında var olmaya başladık.

Aslımız Îlahi Öz'den gelen enerji olduğu için bedenimiz ölse de, saf enerji olan ruhumuz serbest kalır ve varlığını sürdürmeye devam eder.

Varoluşumuzun başlangıcından itibaren tüm bilgiler beynimize kodlanmıştır. Bizler merak, arayış ve araştırma sonucu bu bilgi paketlerini aktive ederiz. Bu bilgi paketlerini aktive ettikçe şuurlanır ve daha farkındalıklı ilerlemeye başlarız. Işık hızındaki düşünce frekansımız doğrultusunda kendimiz ile uyumlu olan bilgi ile eşleşiriz. Boyut atladıkça düşünce frekansımız ışık hızını geçer ve daha güçlü manyetik alanlardan bilgi almaya başlar. Beyin enerjimizin bu güçlü manyetik alanlardan zarar görmemesi için Öz'ün tekamülü ile uyumlu olması gerekir. Bu yüzden ayuaska vb. maddeleri kullanarak o alanlara ulaşılmasını sakıncalı buluyorum. Evrim ve tekamül birbiri ile yakından ilişkilidir ve beyin gücümüz ile ulaşabildiğimiz her manyetik alan bizi yeni bir tekamül ortamına hazırlar. Yani kapılar tekamülümüz ile doğru orantılı olarak açılır. Frekansımız yükseldikçe algımız da gelişir. Frekansımız tekamülümüz ile doğru orantılı olarak yükseldiğinde desteklenmeye ve yönlendirilmeye başlarız. Tekamülümüz frekansımızın gerisinde kaldığında ise sadece bir alıcı - verici olarak kalır dolayısıyla bilinç yükselişini sağlayamayız. Tüm ilahi dinler bilinç yükselişi ile Hakikati bulmamız içindir. Tövbe kapısından içeri girdiğimizde ruhumuzu arındıran manevi bir yolculuk başlar ve yola girenler Rab tarafından yönlendirilir. 

İnsan beden değil bedenin içindeki özdür ve bedeni yönetir. Bilgiyi alabilme kapasitemiz frekansımız ve alış gücümüzle doğru orantılıdır. Öz varlığımızdan yayılan ışık bizi tekamül kodumuza bağlar. Varoluşumuzun başlangıcından itibaren bilinçaltımıza ekilen tohumlar bizi içinde bulunduğumuz bilinç ortamına hazırlar. Bu tohumlar kendi frekansı ile uyumlu olan bilgi ile karşılaştığı an'da çiçek açar.

Frekansımız yükseldikçe Hakikat bilgisine erişim gücümüz artar ve Kâinat Ağacının bilgisine sahip oluruz. Ne derler; Cennetlikler Tuba Ağacının gölgesinde oturur ve onlar ne dilerse o olur...

Düşüncelerimiz aklımızın bir ürünüdür. İyi düşünceler meleki, kötü düşünceler şeytani özellikler taşır. İyi düşünceler yüksek frekanslı kötü düşünceler düşük frekanslıdır. Meleki düşünceler adalet, irade, bilgi, erdem ve inanç içerir. 

İnsan duyu ve düşünce ile hayvan ise duyu ve içgüdü ile donatılmıştır. İlahi etki ilahi sistem tarafından gönderilir ancak düşünce insana aittir ve aklın bir ürünüdür herkes aklı nispetinde düşünür. İyilik ve doğruluk düşüncesi olan insanları şeytanlar etkileyemez.

İmam Gazali Kimya-ı Saadet kitabında bedeni ülkeye kalbi de Sultana benzetir ve der ki;

"Kalbin vücutta sayısız asker ve orduları vardır. Kalp ahiret yolculuğu için yaratılmıştır. İşi saadeti aramaktır. Saadet yüce Allah'ı bilip tanımaya bağlıdır. Yüce Allah'ı tanıyıp bilmek de yüce Allah'ın yarattığı şeyleri bilmekle mümkün olur ki o da bütün alemdir. Alemdeki acayip işleri bilmek duyular yolu ile mümkün olur. Duyuların varlığı da vücutlardır. 

O halde yüce Allah'ı bilmek kalbin avı, duyular o avın bağ ve tuzağıdır. Vücut ise onun binek hayvanıdır. Onun için kalbin vücuda ihtiyacı vardır. Vücut su, toprak, hava ve ateşten meydana gelmiştir. Bu yüzden zayıf ve muhtaçtır. 

Kalbin askerleri de düşmanları da sayısızdır. İnsanoğlunun vücudu muazzam bir şehre benzer. Şehrin padişahı kalp, veziri ise akıldır. 

Ancak şehvet; haraç düşkünü, bozguncu, yalancı ve kötü huyludur. Vezir ne emir verirse, onun aksini yapmaya çalışır. Daima memlekette bulunan bütün malları alıp toplamak ister. Öfke ise kızgın, azgın ve saygısızdır. Devamlı bozmak, aşmak, yıkmak ve yakmak ister. 

Padişah devamlı olarak vezirle yani akılla görüşürse ona danışırsa yalancı ve cimri olan şehvete vezire karşı koymasın diye değer vermezse, onu küstahlıktan alıkoyması için öfkeyi yenerse memlekette asayiş tam olur ve vücut ülkesinde Allah'a giden saadet yolu kapanmaz. Eğer tersi olursa yani akıl ve ruh mağlup olur ve şehvet ile öfke galip gelirse memleket harap olur, vücut yıkıntıya döner vatandaş şikayetçi olur ve padişah da perişan olur. 

Dünyanın manyetik alanı ile güneşin kesişim yaptığı yerlerde gizli portallar olduğu düşünülüyor ve yıldız geçitleri arasında solucan delikleri olduğunu gösteren bir çok çalışma mevcut. Zihin ötesine geçmeyi başardığımızda frekansımız yükselir ve bize farklı alemlerin kapılarını aralar. Ölüm halinde ise dünyadan ahirete geçiş kapısı otomatik açılır. Ölüm sınırlı dünya algısından, dünya simülasyonundan çıkıştır.




Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak