Teslimiyet Bilinci
Bilinçaltımızın kurguladığı korku ve kaygıdan kurtulabilmenin yolu teslim olabilmektir. Teslim olmayı başardığımızda bilinçaltımızın pompaladığı tüm duygulardan özgürleşerek öz farkındalık ile hareket etmeye başlarız
Örneğin yapmak istediğimiz bir şey var ancak korktuğumuz için kendimize sınırlar çiziyor ve cesaret edemiyoruz. Oysa dünyanın deneyimlemek ve öğrenmek üzere geldiğimiz bir okul olduğunu bilir, öz varlığımız tarafından korunup kollanacağımıza inanır ve yalnız olmadığımız duygusuyla yol alabilirsek akışa ayak uydurmak ve teslimiyet bilincine ulaşmak kolaylaşır. Yaşadığımız her şeyin gelişip dönüşebilmek için olduğunu ve kendimizden kendimize bir seyir yolculuğunda olduğumuzu anlarız. Çünkü her şeyin olması gereken zamanda olması gerektiği için olduğunu bilir, gereksiz senaryo ve filmlerin içinde kaybolmayız. Negatif düşünce ve duygular bilinçaltımız ile ilgilidir, bize ait değildir, ailemiz ve çevremizden öğrendiğimiz, kopyalayarak kaydettiğimiz bilgilerdir. Teslimiyet ile akışta yaşamaya başladığımızda bize giydirilmiş kimliklerin farkına vararak öz benliğimiz ile buluşuruz.
Zihnimize gözlemci olmayı başardığımızda kalbimizin kilidi açılır ve kalbimiz ile görmeye, duymaya, koklamaya, dokunmaya, tatmaya başlarız. Kalbin koku alması sezgi, kalbin duyması vicdan, kalbin tat alması zevk, kalbin görmesi basiret, kalbin dokunması ise hakikattir. Diyebiliriz ki kalp tüm harflere ses veren elif harfi gibidir.
Sevgi ile titreşen evrensel yaşam enerji ağına bağlı bir enerji formuyuz. Akış enerjisinden ayrı düştüğümüzde frekansımız düşer ve çakralarımızda enerjiyi yeterince almamızı engelleyen blokajlar oluşur. Bu blokojların sebebi duygusal travmalarımızdır.
Tehdit hissettiğimizde beynimiz ve bedenimizde hayatta kalma modu devreye girer ve bedende enerjik değişimler tetiklenir. Kısa süreli streste beden kendini orararak eski haline döner ancak uzun süre strese bağlı kaldığımızda bedende kalıcı hasarlar oluşmaya başlar. Strese sebep olan durum tekrar tekrar canlandırıldığında yani geçmişe takılı kaldığımızda travma yaratan deneyim tekrarlanır ve beden geçmişte yaşamaya başlar. Aynı duygu durumunda aynı kimyasallar salgılandığı için travma beyne nörolojik olarak kazınır.
Kısacası; yaşadığımız duygusal travmaya her odaklandığımızda enerjimizi odaklarız ki bu durum tüm varlığımızı geçmişte tutarak an'da yaşamamızı engeller. Üzüntü, acı, endişe, keder, umutsuzluk, mutsuzluk, güçsüzlük, ihanete uğramak, hayal kırıklığı gibi duyguların yarattığı kimyasallar yeni bir kimlik yapılandırır. Beyin ve beden geçmişe koşullanır ve yeni karakterimiz bu koşullar doğrultusunda şekillenir. Duygusal ve ruhsal stres zihinsel bir gerçeklik yaratır. Kızılderili atasözü der ki:
"Anla; yoksa zihnin seni deli eder."
Uzun süren üzüntü ve suçlama sonucu bağışıklık sistemi çöker ve bedensel hasarlar, hastalıklar başlar. Yaşadığımız duygusal travmanın yarattığı ruhsal sıkıntılar hastalık olarak ortaya çıkar. Hermes (İdris peygamber) zümrüt tabletlerde:
"Karanlık ruhu zincirler" der.
Yasananlara rıza göstererek yaşanan her şeyin olması gerektiği için olduğunu kabul etmek ve teslimiyet içinde kalmak beden bilincini geçmişten an'a taşır. Geçmişe takılı kalmak zihnin bir oyunudur, bizi dipsiz bir kuyuya hapsederek zaman ve mekân döngüsünde sıkışıp kalmamıza sebep olur. Bu illüzyonu yaratan zihnimizdir, zihnimizin bizi yönetmesine an'da yaşayan ruhumuzla aramıza girmesine izin vermeyelim. Şeytan zihnimizdir ve dış dünya tarafından şekillendirilmiştir. Zihnimiz düşünceye tutunarak binlerce düşünce ile eşleşir ve 'ben' bilinciyle kurguladığı senaryoları tekrar tekrar oynatır.
Claude Pepper der ki:
"Hayat bir bisiklete binmek gibidir. Pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz."
Hep ileriye doğru yol alalım geçmişe takılı kalmak acıdan başka bir şey getirmez.
Dennis Waitleyin çok sevdiğim bir sözü var: "Hayat bir define avı değildir, hayatın kendisi bir hazinedir."
🙏👏💚hocam tesekkurler
YanıtlaSil🙏♾️
Sil