Yaşamdaki Zorluklar
Paulo Coelho'nun sevdiğim bir sözü var:
“Ok ancak geri çekilerek atılır. Hayat sizi zorluklarla geri çekiyorsa, sizi daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir.”
Fil suresinde; ebabil (dağ kırlangıcı) kuşlarının Habeş Kralı Ebrehe'nin Kâbe'yi yıkmak üzere yolladığı orduyu nasıl helak ettiğinden bahsedilir. Bu olay Îslam tarihinde Fil Vakası olarak kayıtlara geçmiştir. Ebrehe hücum esnasında filleri kullandığı için fil adı alan sure bize, Allah'ın mucizelerini ve yüceliğini gösterir. Kendimizi çaresiz ve güçsüz hissettiğimiz zaman bu sureyi hatırlayalım. Bize Allah yeter asla mahzun olmayalım, korunup kollanacağımıza ve kazanacağımıza gönülden inanalım.
Fil Suresini okuyalım:
"Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine!
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı.
Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.
Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi."
Joe Dispenza:
“Mevcut hayatımıza şükran duydukça, sahip olmak istediğimiz hayatımızı kendimize daha çok çekeriz” der.
Vücudumuzun moleküler bir yapısı ve çok yüksek bir titreşimi vardır. Vücudumuza bir mikroskopla baktığımızda titreşen enerjiyi görebiliriz.
Zihnimizi kullanım şeklimiz titreşimimizi şekillendirir. Nesiller boyu taşınan bir bilginin ürünü olarak geldik ve çevremizden edindiğimiz bilgileri genetik bilgimizle harmanladık. Anne ve baba tarafından yedi kuşak atalarımızın bir karışımı olduğumuz söylenir. Titreşimimizi bu kayıtlar doğrultusunda oluşturulan düşüncelerimiz belirler. Düşünce yapımızı değiştirdiğimizde titreşimimiz dolayısıyla frekansımız değişir ve farklı bir gerçekliği deneyimlemeye başlarız.
Bilincimize alandan sürekli enerji akar ve düşünüş şeklimiz bizden dışarı doğru yayılan enerjiyi belirler. Bize gelen ve bizden yayılan bir enerji ağı ile çevrelenmiş durumdayız. Etki-tepki yasası doğrultusunda düşüncelerimiz ve duygularımız sonucu yaydığımız his titreşimimizi oluşturur ve bizimle uyumlu olan olayları ve insanları hayatımıza çeker. Evrenin sırrı; titreşimdir.
Leo Buscaglia:
“Ummaktan vazgeçtiğiniz zaman her şeye sahip olursunuz” der. Bu çok doğru bir tespit çünkü beklenti içinde değilsek hayatımıza içimizden gelen istekler yön verir, ne istiyorsak onu yaparız. Bu durum aslında istediğimiz her şeye sahip olduğumuzun bir göstergesidir. Yaşam bir mucizedir ve biz mucizelerin farkına vardığımızda her yeni gün güzelliklerle gelir. Hayata nasıl bakıyorsak öyle görürüz. Biz bakış açımızı değiştirdiğimizde baktığımız şey de değişir. Annem hep; “güzel bak, güzel gör” derdi. Güzel gözlerle baktığımız zaman her yer güzelleşir. Hayatı güzel yapan yaşadığımız yer değil, taşıdığımız sevgi dolu kalptir.
Farkındalığımızın arttığı ölçüde maddeden uzaklaşır ve manevi alemlerde var olmaya başlarız. Maddi dünyanın getirisi olan konfor yaşamak için bir araç olduğunda sorun yok ancak amaç haline geldiğinde konfor araçlarımızın hepsi sınavımız, putumuz olur ki manevi aleme yolculuk yapabilmek için; putlarımızı kırmak, bağımlılıklarımızdan kurtulmak gerekir
Kendimizi keşfettiğimiz ölçüde dış dünya ile bağlantı kurar ve dış dünyayı algılarız. Bedenimiz deneyimler yolu ile algılamamızı sağlayan bir araçtır. Bedenimizi bilgelikle kullanmayı başardığımızda beyin ve kalp arasında kurulan bağlantı güçlenir ve bize sonsuz olasılıklar dünyasının kapısını aralar.
İlk adım zihin bariyerlerini aşmak ve kalbimizin sesini duymak, sezgiler dünyasına adım atmaktır. Sezgilerimizin rehberliğinde ilerleyebiliyor muyuz? Olan her şeyin olması gerektiği için olduğuna inanmak, Allah'ın birliğine şahitlik etmek, kabul enerjisi içinde olmak kalp gözümüzü açar. Kalp gözümüz açıldığında; eşzamanlılık ve mucizeler akmaya başlar. Mucize demişken ne zaman okusam gözlerimi yaşartan Steve Goodier’e ait bir hikaye paylaşmak istiyorum
Howard, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün hiç bir şey satamamıştı, karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine "Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim?" diyebildi yalnızca. Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona.
Çocuk sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra "Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar?" diye sordu.
Genç bayan "Borcunuz yok" diyerek yüzünde sıcak bir gülümseme ile devam etti. "Annem gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklemememizi öğretti bize." dedi.
Çocuk: "O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size." dedi.
Howard Kelly evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü hissediyordu.
O genç bayan yıllar sonra çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca, hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük kente gönderdiler. Dr. Howard Kelly konsültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı.
Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı. Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu.
Dr. Kelly denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koyup hasta bayanın odasına gönderdi. Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline. Açmaya korkuyordu...Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti.
Kağıtta şunlar yazılıydı:
"Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir."
🍀🌿🍀🙏
YanıtlaSil🌻
Sil