Gözlemci Etkisi



Gördüğümüz tüm bu evren elektrik yüklü    parçacıkların etkileşimlerinden oluşur. Kimya ve biyolojinin kökeni de atom ve moleküller arasında gerçekleşen doğal elektromanyetik olaylara dayanır. Elektrik yüklü parçacıklar foton alışverişi yoluyla birbirlerine kuvvet uygularlar. Fotonların kütleleri olmadığı gibi elektrik yükleri de yoktur sadece enerjileri vardır. Atomaltı ölçekte kütleleri çok zayıf olduğu için kütleçekiminin graviton denilen, kütlesi ve yükü olmayan sanal parçacıklarla iletildiği düşünülmektedir. 

Fibonacci sayıları ve altın oran her yerdedir. İnsanoğlu tüm bu evrenin tesadüf sonucu mu oluştuğu yoksa kodlardan oluşan bir yazılım mı olduğu sorularına cevap aramaktadır. Günümüzde insan beyninin kodlardan oluşup oluşmadığı ve bilgisayar tabanlı bir düş dünyasında yaşayıp yaşamadığımız sorularına cevap arıyoruz.

Nörobeyin ile ilgili yapılan araştırmalar sonucu kendi matriximizi yapabileceğimiz ile ilgili düşünceler matruşka bebekleri getiriyor akıllara. Simülasyon içinde simülasyon mümkün mü? 

Gözlemci etkisi biz bakınca varolan bir evrenden bahsediyor o halde gerçeklik nedir? Gözlemci yoksa elektronlar kütlesiz dalgalar şeklinde, gözlemci varsa parçacık şeklinde davranıyorsa gerçekliği şekillendiren kimdir? 
Hız limiti oyunun çökmesini engelliyor olabilir mi? Big bang; simülasyonun çalıştığı an, yıkım döngüsü; oyunun yeniden başlatılması olabilir mi? Oyunda level atladığımızda gerçekliğimiz değişir mi? Matrix filminde kaşığı eğmeye çalışan Neo' ya "kaşığı eğmeye çalışma, kaşık olmadığını anla" diyen çocuk 'kaşık yok sadece sen varsın' mesajını veriyor. Bilinç kalıplarının dışına çıkmayı başardığımızda gerçekliği şekillendirmek elimizde olabilir mi?

Madde evrende yaşayan tüm canlılar karbon bazlıdır ve DNA' larımız vasıtasıyla biyolojik yaşamla derin bir şekilde birbirimize bağlıyız. Bu durum tesadüfen oluşmadığımızı, akıllı bir tasarım olduğumuzu ve gen kodlarımızın bizi birbirimizden ayırdığını gösterir. İnsan bilincinin etki altına alınarak kontrol edildiği bir matrixte yaşıyoruz. Matrixden çıkmayı başardığımızda öz varlığımıza uyanarak kendi genetik kodumuzu yazabilir ve DNA' mızda istediğimiz değişiklikleri yapabilir miyiz?

Algılarımız yoluyla manüpüle edilerek zihin kontrolü yoluyla genetik değişime uğradığımıza göre neden olmasın? Bir türün genlerinin labaratuvar yoluyla değil zihin ve algı kontrolü yoluyla değiştirildiğini artık biliyoruz. Sınırsız potansiyele sahip bilinciz ve tüm kodlar varlığımızda mevcuttur. Kodların aktivitasyonu bilinçten giden sinyaller yoluyla olur. İnsan öz benliğinden uzaklaştığı için kaynakla olan bağlantısını kaybeder ve deneyimlemek için oluşturduğu kader planından uzaklaşır. Kader planımızdan uzaklaştığımız için mutsuz oluruz. Yaşadığımız ruhsal sıkıntılar ruhumuzun uyanmamız için gönderdiği mesajlardır. Uyanmak; bizi Matrixte tutan zihin kontrolünün ve algılarımız üzerinde yapılan manipülasyonun farkına varmaktır.

Tüm evreni yaratan bilinç için sınır yoktur. Frekansımızı yükseltmek üzere buradayız.  Maddeyi bilinç yaratır ve yüksek titreşimli frekanslara uyumlanabilmek için frekansımızın yani titreşimimizin yüksek olması gerekir. Ayrılık bir yanılsamadır ve bizi sınırlı hissettirir. Yaşamımız algı ve yorumlarımızın sonucudur ve her birimiz zanlarımız doğrultusunda kendi gerçekliğimizi yaratırız. Bedenimiz dalganın parçacığa dönüştüğü matematiksel bir yazılımdır. Bu yüzden de DNA yazılımımız değiştirilebilir. Elektromanyetik dalga yayan hücrelerimiz gelişime açıktır.  

Tüm varlıklar atomlardan oluşur, atom ise yapısı ışık olan fotonlardan. Işık; DNA'mızın yansıttığı salınım sonrası ortaya çıkan yapıdır. Işığın salınım hareketine titreşim, 1 saniyede olan titreşim sayısına ise frekans denir. Işığın titreşim sayısına göre canlı çeşitleri, cansız maddeler ve evrenler oluşur. Evrende her şey canlıdır ve matematik üzerine kurgulanmıştır. Işığın titreşimi değiştikçe kendini ifade etme şekli de değişir. 

Titreşerek varoluruz ve titreşim sayımız frekansımızı belirler. Hücrelerimiz, organlarımız, taş, toprak, virüs, bakteri, yıldızlar, gezegenler, her şey titreşerek varolur. 
Duygu ve düşüncelerimizin de bir frekansı dolayısıyla enerjisi vardır ve gerçekliğimizi şekillendirir. Duygu ve düşüncelerimiz değiştiğinde frekansımız da değişir ve farklı kişi ve olaylar ile rezonansa girmeye başlarız. Çünkü benzer titreşimler birbirini çeker. Frekansımız ile uyumlu bir enerji alanı oluşturur ve o alana bağlanarak yaşarız. Sevgi, cömertlik, paylaşım, affetmek gibi yüksek titreşimli duygular frekansımızı yükseltirken, keder, değersizlik, öfke, kıskançlık, çaresizlik, korku gibi duygular frekansımızı düşürür. 

Gezegenlerden gelen frekansların etkisi altında kalır ve kendi auramız ile de enerji yayarız. Gezegenler insanları, insanlar birbirlerini ve dünyayı etkiler. İnsan bilinci doğa üzerinde de etkilidir, hiç bir şey birbirinden bağımsız değildir. Toplumsal bilincin de bir frekansı vardır. Şemsi Tebrizi ne güzel dile getirmiş Kuantum Fiziği-Dolanıklık Teorisini ve Alan Kavramını:

"Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünya ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir." 

Hücrelerimizin, organlarımızın ve bedenimizin titreşim sayısı ile eşleşen bir frekansı vardır. Sağlıklı bir insanın frekansı 60 hrtz - 68 hrtz aralığında ölçümlenmiştir. Bu frekans aralığının altına düştüğümüzde kendimizi kötü hissetmeye başlar ve hasta oluruz. Ruh halimiz ve duygularımız enerjiyi harekete geçirerek frekansımızı etkiler. 

Dervişin fikri ne ise zikri de odur" deriz. Zikir büyük bir enerji içerir ve tekrar ettiğimiz şey gerçekliğimiz haline gelir. Zikrimiz; öfkemiz mi, sevgimiz mi, korkumuz mu, umudumuz mu, umutsuzluğumuz mu? Hiç farkında olmadan titreşerek enerjimizi yayar, uygun enerjilerle eşleşir ve gerçekliğimizi yapılandırırız.

Hayat matematik üzerine konumlandırılmıştır ve tesadüf yoktur. Tesadüf dediğimiz şeyler de matematik sonucu hayatımızdadır. 



Yorumlar

  1. 👏💦🌻💦Hocam muhteşemsiniz, fevkalade bütünsel anlatmışsınız,minnettarım teşekkürler 🙏

    YanıtlaSil
  2. filiz hanım kalpten size sımsıkı sarıldım size minnettarım❤️

    YanıtlaSil
  3. filiz hanım an kavramını algılamak için sormak istedim nasıl düşünmeliyim herşey anda oluyor kurtuluş savaşı bile şu anda oluyor ise tüm sistem için an kavramını algılamam için nasıl düşünmeliyim sınırlı düşünüyorum size o yüzden sormak istedim kusuruma bakmayın lütfen

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Araştırmacılar görelilik teorisini esas alarak zamanın; bir uzay-zaman boyutu olarak görülmesi gerektiğini söyler. Zaman; doğrusal değildir ve etrafımızdaki her şey daima mevcuttur. Zaman, evrenin bir parçasıdır ve uzayda konumlandırılmıştır. Bu teoriye göre; gerçekleşen ve gerçekleşecek olan her şey şimdiki an'da gerçekleşmektedir.
      Albert Einstein’ın 'uzay-zamanda her şey kendi koordinatlarına sahip karmaşık dört boyutlu yapının bir parçasıdır' şeklinde açıklanan görelilik teorisi tarafından desteklenen Dr. Skow'un blok evren teorisine göre geçmiş, şimdi ve gelecek eş zamanlı olarak vardır. Yani bir şey bir kez meydana geldiğinde uzay-zaman içinde bir yerde var olmaya devam eder. Zaman geçmez her şey zaten mevcuttur.
      Şifre; titreşim, frekans ve enerjidir.

      Sil
    2. An'da gerçekleşen her değişim geçmişi ve geleceği etkiler. Anda şifalanma gerçekleştiğinde geçmiş ve gelecek de şifalanır bu yüzden içinde bulunduğumuz anda yaydığımız his doğrultusunda şekillenen titreşim yani frekans çok önemlidir. Kalbimiz vasıtasıyla yaptığımız yayına dikkat etmeli 'kûn' sesiyle atan kalbimizin nelere onay verdiğine gözlemci olmalıyız. Yaptığımız her seçimin, düşüncelerimiz, duygularımız yoluyla nelere onay verdiğimizin farkında olmalıyız. Beden titreşimimiz yoluyla gerçekliğimizi şekillendirdiğimizi bilerek daima şükür, neşe, keyif, coşku içinde olmalı ve sevgi yayabilmeliyiz. Sevgiler...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak