İnsan ve Evren
Yüce bir amaca giden bir yolculuktayız. Bu yolculukta belli bir yola girdiğimizde o yolun frekansına uyumlandığımız için bilgiye ulaşmak kolaylaşır. O yolun gereklerini yerine getirerek ilerlemek korunaklı bir alanda bilinçlenmemizi sağlar. Örneğin zikir çekerek kelimenin frekansına uyumlanır daha sonra da çektiğimiz zikri hal haline getirerek beynimizdeki ilgili kodu açarız. Önemli olan o öğreti sayesinde beynimizde kodlanan hangi sembollerin aktive edildiğidir! Çünkü hayat sembolleri çözerek ilerlediğimiz bir yolculuktur...
Burada çok önemli bir konuyu vurgulamakta fayda var; zikirler dünya işleri için çekilmez. Bir yerde eşinizin sizi sevmesi için "Vedud" esmasını çekin diyen bir yazı okudum. Vedud esması saf, koşulsuz sevgi içindir ve siz bu esmayı okuduğunuzda saf ve koşulsuz sevgiye ulaşabilmek için gereken tüm sınavları kendinize çekersiniz. Zikirlerin frekansı çok yüksektir ve bazen kaldıramayacağınız frekanslar yüzünden hayatınız altüst olabilir. Ancak Şemsi Tebrizi' nin dediği gibi:
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?"
Zikir verenleri eleştirmiyorum çünkü sistem ahenkle akıyor ve her bir görevli üzerine düşeni yerine getiriyor. Hepimiz enerjimiz ve bilincimizle doğru orantılı olarak ihtiyacımız olanla buluşuruz. OL-AN-da hayır vardır. Her birimiz ihtiyacımız olan ile buluşturuluruz. Her bilinç ihtiyacı olan alana yönlendirilir.
Ben genellikle insanları belli zikir ve esmalar ile yönlendirme konusunda temkinli davranırım. Ancak günümüzde eskiden sırlı olan pek çok bilgi açığa çıktı ve hazır olmayan bilinçler bu bilgilere kolaylıkla ulaşabiliyor. Ben tekamülün acı dolu deneyimler yerine bilinç yükselmesi yoluyla olması için yazıyorum bu yazıları. Dünyanın daha çok acıya ve drama değil, sevgiye ihtiyacı var. Sevgi bilincini aşılayarak insanlığın acı çekmesini önleyecek bireylere ihtiyacı var.
İkilikler yoluyla BİR olmayı öğreniyoruz. Yaşadığımız tüm dramlar saf sevgiyi öğrenebilmek ve çocuksu, saf halimize geri dönebilmek için sergileniyor. Taraf olduğumuz sürece ikiliğe hizmet ederiz ve ikiliğe hizmet ediyorsak sınavlar devam edecek demektir. Derin nefesler alarak içe yönelin ve duygularınızı, özellikle zihninizi gözlemleyin. Koşullu sevgi ikiliktir, taraf olmak ikiliktir. tahammülsüzlük ikiliktir, eleştirmek ve yargılamak ikiliktir, ötekileştirmek ikiliktir...
İkiliği deneyimleriz çünkü karanlıktan geçmeden aydınlığa ulaşmak mümkün değildir. Deneyimlerimiz zorlayıcıdır çünkü karanlıkta kaybolmadan aydınlığın yolunu takip etmek zordur. Sonunda ışık olan karanlık bir tünelde yol alıyoruz. Karanlık aydınlığa giden yoldur ve aydınlık sonsuzluğu temsil eder...
Işık insan formuna girdiğinde sonu aydınlık olan karanlık bir tünelde açar gözlerini. Tünelde bizi yolumuzdan alıkoymak için sergilenen ilüzyonlar vardır. Don Kişot'un değirmenler ile savaşması gibidir her şey, zihinsel bir oyundur. Öz varlığımıza uyanarak tünelin ucundaki ışığı fark ettiğimizde; zihin devreden çıkar ve savaş biter...
Sevgi titreşimi yayabilmek ve sakin kalabilmek için her şeyin olması gerektiği için olduğunu ve daha yüksek bir amaca hizmet ettiğini kabul ederek gözlemci kalabilmeliyiz. Her birimiz bu amaca hizmet etmek üzere buradayız ve deneyimlerimiz yoluyla birlik ve beraberlik bilincine ulaşarak tamamlanabilmek üzere yol alıyoruz.
Fiziksel, zihinsel, duygusal ve eterik bedenlerimiz arasında senkronizasyon sağlayarak dengede kalmaya özen göstermeliyiz. Kozmik yaşamda ulaşabileceğimiz tek an şimdiki andır o yüzden an'da kalmalıyız. Maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşebildiği kuantum bir alan içinde yaşıyoruz. Her şey tek bir yapıdır. (Vahdeti vücut, Teklik)
Beyin algısı ile şekillenen bir dünyada yaşar diğer yapı ve boyutları duyu organlarımız yetersiz olduğu için algılayamayız. Gözbebeğimiz bize sınırlar çizer ve yaşadığımız matrixi oluşturur. Dünyamız algılayabildiğimiz dalga boyları ile şekillenir, algılayamadığımız dalga boylarının bilgisine ulaşamayız. Gözden alınan sinyaller doğrultusunda gelen görüntüler beynin içinde oluşur. Dünyamız beynimizin içinde şekillenir. Tüm yaşamımız beynimizin içinde geçtiğine göre kabir alemi de beynimizde şekillenir.
Şuur sonsuza dek yaşadığına göre ölenler de aynı yerde, kuantum alandadır. Bedenli ve bedensiz varlıkları birbirinden ayıran tek şey titreşim seviyeleri yani frekanslarıdır. Paralel evrenler veya boyutlar frekans farklılıklarından başka bir şey değildir. Evrenin sırrı; titreşim, frekans ve enerjidir.
Tüm algıladığımız alem beynimizdeki bilgi doğrultusunda şekillenir. Beyin alınan bilgiler doğrultusunda geliştiğinde algılayabildiği dalga boyları da değişir. Biz dışarıda değil, iç dünyamızda yaşıyoruz. İç dünyamız değiştiğinde dış dünyamız da değişir.
Madde algısı kalktığında mekan ve zaman algısı da kalktığına ve yaşadığımız her şey biz henüz harekete geçmeden 6 saniye önce beynimizde şekillendiğine göre; gerçeklik nedir?
Sınırlarımızı genişletmeye ve bize giydirilmiş kimlikleri çıkarmaya başladığımızda gerçekte kim olduğumuzu fark ederiz. Kalbimiz ve zihnimiz ne kadar arınmışsa ruhumuz o oranda güçlüdür. Farkındalıklı bireyler arttığında ve sevgi yayılmaya başladığında negatif enerji dönüşmeye başlar. İçe yönelerek Dünya'da sevgiyi yaymaya ve yapılandırmaya devam edelim.
Zaman algısı ile sınırlandırılmış bir simülasyonda yaşıyoruz, zaman sıralama yapabilmemiz için konulmuş algısal bir kilittir ve aslında zaman da mekan da bir yanılsamadır. Alice Harikalar Diyarında aktarıldığı gibi tavşan deliğinden giriyoruz ve deneyim başlıyor. Atomaltına indiğimizde boşluk olduğuna ve bedenimiz atomlardan oluştuğuna göre bedenimiz beynimizde oluşan bir görüntüdür. Deneyimlemek ve öğrenmek için bu simülasyona giriyoruz. O halde ölüm de yoktur doğum da... Sadece deneyim vardır...
Bir beyin ile galaksinin görüntüleri karşılaştırıldığında ikisinin aynı olduğu görülmüş. Mikroda ne varsa makroda da aynısı vardır ilkesi gereği beynimizde oluşan geometrik şekil makro alemle eşleşir. Bu eşleşme gerçekleştiğinde ilgili çakra aktif çalışmaya başlar ve bir bilinç sıçraması gerçekleşir. Makro alem beynimizde kayıtlıdır. Bilinç arttıkça kayıtlar açılır, çakralar aktif çalışmaya başlar ve bedende de değişimler yaşanır. Beynimizdeki nöronlar bir araya gelerek daha üst boyutlu yapılar oluşturduğunda DNA kayıtları açılır ve farkındalıkla ilgili deneyimler artar, belki bildiğimiz elementlere yenileri eklenecek çünkü daha yüksek titreşimli alanlara doğru yol alıyoruz. Hakikati kavrayan bilinçler için maddenin tanımı değişir ve bu doğrultuda bedenimiz de değişip dönüşmeye başlar.
İkilikler geride kaldığında özgürleşiriz ve özgürlük beden algısından sıyrılmamızı sağlayarak ruhsal alemin kapılarını açar. Uzay gemimizin anahtarı; sevgidir... Kalbimiz sevgi ile titreşmeye başladığında açılır mana dünyasının sırları... Bilinç düzeyimiz yükseldikçe frekansımız artar ve farklı bilinç düzeyindeki katmanlara uyumlanmaya başlarız. Enerjimiz katman katman yayılır ve hangi katman düzeyinde ise oraya bağlanır...
Rüyalarımızda evrenler arasında seyahat eder ancak uyandığımızda hatırlamayız çünkü uyandığımızda zihin devreye girerek bulunduğumuz alanın titreşim ve algısına (frekansına) uyumlanır. Edindiğimiz bilgiyi bulunduğumuz frekansa aktarmakta ve algılamakda zorlanmamız bu yüzdendir. Madde katılığını yitirdiğinde geçmiş ve gelecek algısı biter, an kapısı açılır ve sağlık, huzur, mutluluk, neşe, keyif coşku kendiliğinden gelir.
Tasavvuf ve İrfani gelenek; inanç, ibadet ve güzel ahlak ilkeleri ile insanı manen şekillendirmeye çalışır. İnsanın iç aydınlanmasını hedefleyen Tasavvuf "nefsini bilen Rabbini bilir" ilkesine dayanır. Yunus Emre ihsan yolculuğunu çok güzel özetler:
"Şeriat tarikat yoldur varana
Hakikat marifet andan içeri.
İnsanın kalbi hangi makamda ise iyilik ve kötülüğün kaynağı olan nefs de aynı makamdadır. Bu yüzden amaç latif ve nurani kalbe ulaşmaktır.
İnsanı ve evreni anlamak için atomaltı dünyayı gözlemlemek gerekir. Atomaltı parçacıkların gözlemci olduğunda parçacık, gözlemci olmadığında dalga şeklinde davranması bakış açımızın önemini ortaya koyar. Hayata karşı hissettiğimiz duygular yaşam biçimimizi şekillendirir. Hayatı nasıl görüyorsak öyle yaşarız. Mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorsak mücadele dolu bir hayatımız olur, hayatın eğlenceli olduğunu düşünüyorsak eğlenceli bir hayatımız olur. Yaşamımızı düşüncelerimiz vasıtasıyla biz şekillendiririz. Şanslı olduğumuzu düşünüyorsak şanslı oluruz! Çünkü düşüncelerimiz sonucu yaşadığımız duygular vasıtasıyla çevremize frekans yayar ve uygun frekanslarla eşleşiriz.
Bilinçaltımız kuantum dünyamızdır ve bilinçaltı dünyamıza kodlanan inanç, yargı ve yorumlarımız yaşamımızı şekillendirir.
Dünya yaşamı gerçek gibi görünse de değildir! Kişisel gelişim oyunu diyebileceğimiz hayatımız bir ilizyondur, bir rüyadır! Düşünce ve duygularımız ile kendimizi var ettiğimiz bir seyir yolculuğudur!
Duygu ve düşüncelerimizi kontrol ederek beynimizi programlayabilme ve istediğimiz hayatı yapılandırabilme becerisi kazandığımız bir kişisel gelişim oyununun içindeyiz.
Hayatımızın her anı kıymetli ve bize özeldir, hayatımızın baş rol oyuncusu biziz. Kendi kişisel gelişimimize odaklanarak beynimizi geliştirmek için çaba harcamalı, değişmeli ve dönüşmeliyiz. Kendimizi bulmak, kendimiz olmak ve hayatın tadını çıkarmak için gelişmiş bir beyin gerekir; herkes aklı kadar yaşar! Allah'ın 99 ismini idrak ederek RAB bilincine aklımız yoluyla ulaşırız. HAK bilincine ulaşmak için ise iman gerekir işte burada da inançlarımız devreye girer. İnancımız vasıtasıyla yol alır ve ancak ikisini birlemeyi başardığımızda Hakikat'e ulaşırız.
Kan genetik kodumuzu içinde taşıyan akıllı bir enerji formudur. Her birimizin dünyaya geliş amacı ve görevi vardır. Öz varlığımız ile derin bir bağlantı kurmayı başardığımızda kendi görevimize odaklanabilir ve bütünün gelişimine katkı sağlayabiliriz.
Gerçeklik her birimizin düşünceleri ile şekillenir. Düşünerek bu günleri yarattık ve yine düşünerek yarınları yaratıyoruz. Varlık alemi insanların düşünceleri ile an'da şekillenir işte bu yüzden her birimiz görevliyiz ve sorumluyuz.
Düşüncelerimiz ortama yayılan küreler gibidir. Her düşünceyi harekete geçirecek olasılıklarla dolu kuantum alanda yuvarlanan düşünce küresi eşleşen olasılıklara çarparak hareketlendirir. Olasılıklar gelen enerji ile şekillenir ve üzerine düşen rolü oynamaya başlar.
Görevimiz oldukça zor ve Dünya'nın genel durumuna bakarsak çok başarılı olduğumuz söylenemez. Birbirimize bağlı olduğumuzu, duygu ve düşüncelerimiz vasıtasıyla hep birlikte bütünü şekillendirdiğimizi bir an önce anlamalıyız. Güçlü bir inançla merhamet, adalet, cömertlik ve şefkat ile titreşerek sevgiyi yaymaya başladığımızda yani her birey üzerine düşeni yerine getirdiğinde başaracağız...
filiz hanım siz inanılmazsınız harikasınız herşey için sonsuz teşekkürler size kalpten minnettarım🙏ne söyleyeceğimi bilmiyorum minnettarlığımı nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum sevgiler❤️
YanıtlaSilTeşekkürler 🙏
Sil👏👏🍀🍀🍀Hocam emeğinize yüreğinize sağlık, minnettarım 🙏
YanıtlaSilTeşekkürler 🙏
Sil