Yaşamın Altın Kuralları

Eskiden komşuluk ilişkileri ve güçlü aile bağları vardı ve bir kişinin derdi olduğunda herkes ona yardımcı olmaya çalışırdı. En büyük yardım ise kişinin derdini dinlemek, derdine derman, yaralarına merhem olmaktı. Doğa ile içiçe yaşamak ise tam bir mucize idi çünkü doğa ile sohbet eden, doğa ile uyum içinde olan kişi huzurlu ve dingin olurdu. Günümüzde komşuların, ailenin ve doğanın yerini psikologlar aldı. Çünkü hasta olmamak için duygularımızı anlatmamız, paylaşmamız, huzurlu ve dingin olmamız gerekiyor. Annem; "derdini kimseye anlatamıyorsan, git kuyuya bağır, içinde kalmasın" derdi.

Bastırılan duygular mide hastalıkları, bel rahatsızlığı ve kansere kadar giden sorunlar yaşamamıza sebep olur. Atalarımız boşuna "derdini söylemeyen derman bulamaz" dememiş.

Kararsız kalmak ise çok yıpratıcı bir kısır döngüye girmemize sebep olur. Endişe; mide rahatsızlıkları, cilt hastalıkları ve sinir hastalıklarına yol açar, bizi kemirip durur. Ruhsal rahatsızlıkların ardında genellikle endişe ve korkularımız vardır. Bu yüzden tüm din ve öğretilerde kabule geçmek ve teslim olmanın öneminden bahsedilir.

Kimseye benzemek zorunda değiliz. Yaşamımızın baş rol oyuncusu biziz ve başkalarının bize dayattığı gibi değil, kendi istediğimiz gibi yaşamalıyız. Bize mutluluk verecek tek yol, kendi seçtiğimiz yoldur, başkalarının bize dikte ettiği yol değil. Sevdiğimiz bir işi yapmak; yüreğimize ulaşmamızı sağlar o yüzden yapacağımız işi seçerken toplumsal dayatmalardan etkilenmeyelim, yüreğimizin sesini dinleyelim.

Mükemmel olmaya çalışmak birçok hastalığa kapı açar. Mükemmel olmaya değil, mutlu ve huzurlu olmaya çalışalım. Kendimizi sevdiğimiz, güven ve teslimiyet içinde an'da yaşadığımız zaman; neşe, keyif, coşku içinde yaşamanın güzelliğini keşfederiz. Kendimizi sevmek tüm organlarımızla barışık ve sağlıklı olmamızı sağlar. Organlarımız bizim için dur durak bilmeden çalışıyor hiç onlara teşekkür ettik mi? Sevgili kalbim "günaydın" dedik mi? Şükran duygusu içinde olmak ve sahip olduğumuz şeylere teşekkür etmek bizi şifalandırırken; bolluk, bereket içinde yaşamamızı sağlar. Varlığa odaklanmak var olanları çoğaltır ve şifalandırır.

İnancın azlığı güvensizlik yaratır ve iletişim kurmayı zorlaştırır. Oysa inandığımız, akışa ayak uydurup teslim olduğumuz ve başımıza gelenlerden bir ders çıkarıp kabule geçerek yolumuza devam ettiğimiz sürece hem zihinsel, hem de duygusal olarak sağlıklı yaşarız. Yaşamın güzelliğine şahit olur, dolu dolu yaşarız.

Yaşamın altın kuralları; kendimizi sevmek, inançlı olmak, derdimizi paylaşmak, doğada vakit geçirmek, yürümek, olduğumuz gibi olmak, teslimiyet ve güven içinde yaşamak, şükür halinde olmak, sevdiğimiz işi yapmak, zevk alacağımız aktivitelere önem vererek sevgi dolu olmak ve frekansımızı olabildiğince yükseltmektir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak