Kader


Kader konusunu irdelerken, makronun mikroya etkisi olarak bakmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü yaşamda muazzam bir döngü ve ahenk var. Makroda ne oluyorsa mikroda da aynısı oluyor.

İnsan bedenini ele alalım. Bedenimizde bize hizmet eden hücreler, organlar ve sistemler var. Beden herhangi bir şekilde darbeye maruz kaldığında veya kaza geçirdiğinde birçok hücre ölebiliyor. İnsan bu hücre ölümlerinin çoğu zaman farkına bile varamıyor. Her bir hücrenin, organın ve sistemin belli görevleri var ve her biri vücudun canlılığı için elinden geleni yapmakla görevli. Ölen hücrelerin yerine yenisi geliyor, hücreler hasta olan organın iyileşmesi için çaba sarf ediyor ve böylece var olmaya devam ediyorlar.

Hücre ölümleri beni düşündürüyor, sistem öylesine bir süreklilik ve varoluş halindeki ölen hücrelerin yerine yenisi geliyor. Bir an duralım ve hücrelerimizin sesini dinlemeye çalışalım. Acı mı çekiyorlar, mutlular mı? Biz onların acılarının ve ölümlerinin ne kadar farkındayız ve yaşadığımız stres anında onlara zarar verdiğimizi hissediyor muyuz? Vücudumuz bize emanet. Milyonlarca hücre, organ, doku, sistem bizim varlığımızı sürdürebilmemiz için var gücüyle çalışıyor. Rahatlamaları ve dinlenebilmeleri için gerekenleri yapıyor, onların sesini dinleyebiliyor muyuz? Biz hasta olduğumuzda etkileniyorlar, hormonlar salgılandığında mutluluk ve coşku ile doluyorlar. Bizim ruh halimiz ile coşuyor ya da üzgün oluyorlar.

Kendimizi bir hücre gibi hayal ettiğimizde bizim de bir sistemin içinde olduğumuzu, her birimizin bir görevi olduğunu, bizde de ölümler, doğumlar ve acılar olduğunu, bizi yöneten yapının etkisi altında olduğumuzu hissedebiliyor muyuz?

O halde dünyada yaşanan savaş, kıtlık, doğa olayları insanların elinde mi, yoksa tüm insanları kontrol eden daha büyük bir gücün tasarrufu ile mi oluyor? Makrodan bakıldığında bir insanın ölümünün bir hücrenin ölümünden ne farkı var?

Tüm irademizle uğraşıp elimizden geleni yapmamıza rağmen başarısız olduğumuz durumlar, bizim üzerimizde daha büyük bir iradenin varlığının göstergesi değil mi? Yapabildiklerimiz sadece zamanı geldiğinde bize izin verilenler mi?

Bazı şeylerin olması için uygun zamanın gelmesi gerekir. Bu bizim irademizin dışında gelişen bir durumdur. Her insanın dünyaya geliş amacı ve yapması gereken bir görevi var. Herkesin mücadelesi kendi hayat amacı ile doğru orantılı. Bu amaç bizim kaderimiz ve kaderimizi doğum ile ölüm arasında geçen süredeki seçimlerimiz belirliyor. Ancak yaratıcı tarafından konulmuş sınırlar içinde. Bizim için belirlenen sınırın ötesine geçmek mümkün olabilir mi?

Kutsal Kitabımız Kuran'ı Kerim'de;
"Hem Allah'ın izni olmadıkça kimseye ölmek yok! O vâdesiyle yazılmış şaşmaz bir yazı! Bununla beraber kim dünya sevabını isterse, ona ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz; şükredenlere ise muhakkak mükâfat vereceğiz!" der.
(Âlu İmrân suresi 145)

O halde amacımıza ulaşabilmek için hedef koymalı, hedefe ulaşabilmek için gereken iradeye sahip olmalı ,tüm enerjimizle bu amaca ulaşabilmek için çalışmalı ve her daim şükretmeliyiz.

Her bir bireyin dünyaya geliş amacı olduğuna ve sistemin bizi bu amaca ulaştıracak şekilde hazırladığına inanıyorum ben. Herkesin bir görevi var. Kimisi hücre, kimisi doku, kimisi organ, kimisi de sistem için çalışıyor. Hepimiz görünmez iplerle birbirimize bağlıyız ve hepimiz bir amacı gerçekleştirmek, bize verilen görevi yapmak üzere varlığımızı devam ettiriyoruz😍

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak