Teslimiyet Bilinci
Teslimiyet bilinci kendini hayata adamakla ilgilidir. Olanı olduğu gibi kabul edebilmek, korkusuzca gelene rıza gösterebilmektir. Olanı olduğu gibi yaşamaya başladığımızda hayatla barışırız. Teslimiyet bilinci içinde yaşamak belli bir hedefe odaklanma olmadığı için amaçsız gibi görünür ve birçokları tarafından eleştirilir. Hedef koymayan ve direnç göstermeyen insanlara yeni seçimlerin kolaylıkla geldiği ve hedeflere ulaşmanın daha kolay olduğu genellikle gözardı edilir.
"Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır." (Ali imran 20)
Zihnimiz teslimiyet halinde olmayı zayıflık olarak gördüğü, kaybetmekten korktuğu, kazanımlarını kaybetmek istemediği için reddeder ancak hakikatte teslim olabilmek cesaret işidir! Akışta yaşamak hedefe ulaşma konusundaki direnci kırar, kolaylıkla ilerlememizi sağlar. Amaçsız olduğumuzda yaşam amacımızı buluruz çünkü zihinle ilerlemek suyun önüne set çekmeye benzer. Suyun önüne set çektiğimizde su seti yıpratarak yıkmanın ve seti geçmenin bir yolunu bulur. Biz bu durumda sadece süreci uzatmış oluruz. Zihin değişimden korktuğu, zaman ve mekâna bağlı olduğu için olana izin vermez, değişime direnir. Bu direnç çatışmayı da beraberinde getirir. An'da yaşayamayan ve olanı olduğu gibi kabul edemeyen zihnimizle devam etmeye çalıştığımız sürece mücadele ve catışma kaçınılmazdır.
Kabulde olduğumuzda "hasbunallahü ve nimel vekil nimel mevla ve nimen nasiyr" ( Allah bize yeter ve o ne güzel vekildir) ayeti açılır ve sevgi akmaya başlar ve kabul enerjisinde olan kişi bu sevgiyi taşımaya başlar. Sevgi zihinle değil kalple ilerlemenin sonucunda gelir.
Yüksek bir bilinç durumu olan sevgi kalp çakrası ile ilişkilidir. Kalp çakramız açıldığında sevgi akıtmaya başlarız. Saf sevgi olmayı başardığımızda ise ne seven kalır ne de sevilen sadece sevginin kendisi oluruz.
“Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer. O lamba bir cam fanus/cam sırça içindedir. Cam fanus ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu lamba ne doğuya ne de batıya mensup olmayan mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulur. Bu öyle bir ağaç ki, neredeyse ateş değmeden de yağ ışık verir. Nur üstüne nurdur/pırıl pırıldır. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah -gerçeği anlamaları için- insanlara misâller verir. Allah her şeyi bilir.” (Nur, 24/35)
Ayetinde; beden kandilin yeri, gönül ise cam olarak ele alınır. Arşa ve feleklere ışık saçan kandil olarak görülür.
Düşünce, duygu, yayın, idrak, bilinçte uyanma, farkındalık sonucu beynimize yüklenen tüm kodlar çözüldüğünde ve kilitler açıldığında kutup yıldızı parlar. Çakralar vasıtasıyla alandan alınan frekanslar sonucu oluşan duygu durumları ruh ile bağlantı halinde olan kalp ile dönüştürülebilir.
İyi - kötü, güzel - çirkin, doğru - yanlış gibi ikilik içeren tüm kavramların yüklü olduğu beynimiz bir şifre çözücüdür ve bedenimizle bağlantı halinde çalışır. Bedenimizde bulunan enerji merkezleri vasıtasıyla dış dünya ile bağlantı kurarız. İçinde bulunduğumuz duygu durumu doğrultusunda sevinir; acı çeker, üzülür, sevinir, kibre kapılır veya bencilleşiriz. İşte burada seçimler devreye girer. Seçimlerimizin sonucunu yaşarız. Ayette;
"Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık"(İsra 13) demez mi?
Tur Dağı insanın nefsi olarak ele alınır, tecelli ile dağın parçalanması nefsin fena bulması, Musa'nın bayılmasi kendi varlığından geçip yok olması ve Hakk'ın varlığında dirilmesidir. Aynı zamanda dağ insanda bulunan ilahi hakikat yani nefsin batıni yönüdür. Beden için de dağ terimi kullanılır.
Zaman ve mekan; geçmiş ve gelecek ile yani zihin ile ilgilidir. Zihin düşünür ve bu düşünceler doğrultusunda da duygular aktifleşir. Frekansımızla eşleşen kavramlar (99 Esma), kişi ve olaylar gerçeklik aynamıza yansıtılır. Bizler bir film seyreder gibi gözlemci olabiliriz ya da zihnimizi devreye sokarak kendimizi filmin içinde buluruz. Filme dahil olduğumuz her an frekansımız değişir ve döngünün içinde kayboluruz. Tavşan deliğinden yer altına inen Alice gibi bir masalın içinde buluruz kendimizi.
Tüm mesele beden( beyin)- zihin - ruh(kalp) arasında senkronizazyon sağlayarak dengede ve merkezimizde kalmayı başarabilmektir.
Kalbimiz bilinçdışı ile bağlantı halindedir ve frekansımızı kalbimizle yaptığımız yayın belirler. Kalbimiz karardığında düşük frekanslı alanlara yani kişi ve olaylara bağlanırız.
Antik Mısır'da ölünün kalbi bir tüy ile birlikte tartılır, kalp tüy gibi hafif olduğunda öte aleme geçmesine izin verilir, tüyden daha ağır olan kalp ise timsaha verilirdi. Kalbimiz mana dünyasının kılavuzudur ve öte aleme geçiş biletimizdir. Mumyalama tekniğinde de kalp bir kavonoza koyulup saklanırken Beyin çöpe atılırdı. Yani beyin bu dünya yaşamı için verilmiş bir araçtır tıpkı beden gibi. Tasavvufta ve tüm mistik öğretilerde kalp temizliğine, iyi kalpli olmaya, kalbin güzelliğine vurgu yapılması bu sebepledir. Bizler zihnimizle; düşünür, kalbimizle; hisseder, bedenimizle; yaşar ve beynimizle; hissettiğimiz, düşündüğümüz, yaşadığımız her şeyi değerlendirerek bir sonuca ulaşırız. Bilinçdışında bulunan tüm kavramlar beyinde şifrelenmiş olarak bulunur. İdrak ettiğimiz her durumda beynimize kodlanan ilgili şifre açılır.
iyi ki varsınız🙏
YanıtlaSil🙏🤍
Sil💧🍀🍀🍀🙏
YanıtlaSil🙏🤍
Sil