Altın Çağ
Her 2000 yılda bir, bir çağın kapandığına ve yeni bir çağın başladığına inanılır. Hz. İsa'nın doğumuyla başlayan balık çağı kapandı ve kova çağı başladı. Yani gezegenimiz ve insanlık için büyük değişiklikler kapıda. Bu çağın nimetlerinden değişime uyum sağlayanlar faydalanabilecek.
Son yüz yılda bilimsel ve teknolojik alanda öylesine büyük değişiklikler oldu ki bir çok bilinç uyum sağlamakta zorlanıyor.
Bilim insanları üç temel teori ile her şeyin teorisine ulaşmaya çalışıyor; yüklü parçacıkların etkileşimini açıklayan elektromanyetik teori, kütle çekimini açıklayan izafiyet teorisi ve atom seviyesindeki etkileşimleri açıklayan kuantum teorisi.
Araştırmacılar, ilk kez düşünceyle kontrol edilebilen bir gen ağı inşa etmeyi başardılar. İnsan beyninin dalgalarına dokunabiliyor, dalgaları gen ağına kablosuz sistemde transfer ediyor ve gen ifadesini bir düşünceye bağlı olarak düzenleyebiliyorlar. Düşünce gücüyle gen ifadelerinin değiştirilebileğine dair bir çok çalışma mevcut.
Son yüz yıl içinde atomaltı dünyada ardarda yapılan keşifler; her şeyin birbirine bağlı olduğu ve birbirini etkilediği (dolanıklık teorisi), belirsizlik ilkesi, çift yarık deneyi ile ispatlanan gözlemci etkisi, fraktalların büyüleyici dünyası, enerjinin maddeye, maddenin enerjiye dönüşmesi vb. En ilgi çekici çalışma ise; on boyutlu bir evrende küçük ipliklerin farklı titreşim modlarıyla parçacıklar yaratması şeklinde açıklanan sicim teorisi.
On boyut var ve biz algılarımız sınırlı olduğu için göremiyoruz. Çünkü bir küpün duvardaki yansıması karedir. Bizler üç boyutlu bir evrenin parçasıyız ve duvara yansıyan gölgemiz iki boyutlu...
Kendi gerçekliğimizi yaratabilme potansiyeline sahip olduğumuz ve evrenin “zihinsel” bir yapı olduğu fikri gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Yaratıcıdan dalga dalga yayılan elektromanyetik dalga dağıtılmış bilgiyi bir araya getirmeye başladı. İki sarmallı bir yapıya sahip olan DNA'mız; genetik bilgimizi saklar ve bu bilgiyi nesilden nesile aktarır. DNA'mızdaki bilgi bedenimizin yapı taşı olan ve bedenimizi inşa eden proteinlerin nasıl üretileceğine karar verir. DNA'mız aradığımız her bilgiye ulaşabileceğimiz bir kitaplıktır. Dünyamıza akan foton ışınları DNA'larımızı aktive edip onararak, kaybettiğimiz bilgeliği yeniden hatırlamamız için yardımcı oluyor.
Aynaya baktığımızda oluşan gölge, ayna ile ilişkilidir, asla ulaşamaz. Bilinçaltı programımız bedenimizi sürekli olarak yeniden onayladığı için bedenimiz dağılmaz ve uyuduğumuzda bedenle iletişim kurarak bedenin dağılmasını önleyecek hayalleri yükler. Beynin bedeni yoğunlaştırabilmesi için uyku gereklidir. Bu durum uykuyu enerjiyi yönlendirmek için kullanabileceğiniz anlamına gelir. Beden uyuduğunda hücrelerimiz yeniden programlandığına göre; her gün yaşamak istediğimiz gerçekliği onaylamalıyız.
Coronavirüs nedeniyle evlerimize kapandığımızda sorularımızın cevaplarını iç dünyamızda aramaya başladık. Altın çağın işaretlerini algılamaya başlayan bir çok insan bunun bir son değil aksine bir başlangıç olduğunun farkında. Evrenin enerjisiyle birleşmeye ve ruhumuzu hissetmeye başladık. Egonun yarattığı ayrılık biterken arkadaşlık, kardeşlik, anlayış ve işbirliğine giden bir sürecin içindeyiz. Barış, birlik ve sevginin kazanacağı bir zamandayız. İçsel varlığımıza odaklanmak üzere teşvik ediliyor, kendimizi keşfetmek için çaba gösteriyoruz ve bize dayatılanların farkına vardıkça akıllarımız özgürleşiyor.
Korku ve şiddet içeren üçüncü boyut geride kaldı altın çağın kapısı görünüyor. Deneyimlerimiz dünya kitaplığını oluşturur. Bu arşivler değişip dönüşüyor çünkü dünyanın büyük bir bölümü uyanmaya ve akan yükseliş enerjisi ile uyumlanmaya başladı. Yüksek boyutlardan gelen bilgi akışı doğrultusunda yükselen frekansımız ve manyetik alanımız bu arşivi değiştiriyor.
Manyetik alanımız değişmeye başladı ve bu bilinç boyutuna uyum sağlamakta zorlananlar yani koşulsuz sevgi ile titreşemeyenler ruhsal ve bedensel sorunlar yaşıyor. Duygularınızı gözlemleyin ve nerelerde tıkanıklık olduğunu bulun. Bu boyuta geçişin anahtarı; yüksek bilinç seviyesidir.
Kendimize tertemiz bir sayfa açmak ve gezegenlerden gelen tesirlerden etkilenmemek için titreşimimizi yükseltmemiz gerekir. Ruhsal ve bedensel sıkıntılar titreşim düştüğünde başlar. Korku ve endişe içinde olmak frekansımızı düşürerek bizi gölgeler dünyasına çeker. Korku ve endişenin önüne geçebilmek için teslimiyet içinde olmak ve olanın olması gerektiği için olduğunu kabul etmek büyük önem taşır.
Bilinç seviyemiz yükseldikçe oluşan yeni manyetik alana uyumlanmak bedensel ve ruhsal sorunlar yaratabilir. Hislerimiz yoluyla yaydığımız titreşim gerçekliğimizi şekillendiriyor. Duygularımızı gözlemleyerek dengede kalmaya özen gösterelim. Doğada vakit geçirmenizi, bol su içmenizi, rahatlatan müzikler dinlemenizi ve sizi gerecek ortam ve kişilerden uzak durmanızı tavsiye ederim.
Düşüncelerimizi gözlemleyelim ve manyetik alanımız vasıtasıyla hangi yayını yaptığımızın farkına varalım. Sevgiye mi korkuya mı hizmet ediyoruz? Bize dayatılan hikayelerin içinde kaybolmamak için kalbimizin sesini duymaya ve kendi öz hikayemizin kahramanı olmaya özen gösteriyor muyuz?
Nimetin arkasında muhabbet vardır ve içimizdeki sevgi ne kadar güçlü ise imanımız da o kadar güçlüdür. İman sevginin derinliğidir ve bilge kişi çevresine sevgi ve mutluluk yayarak hem kendi titreşimini hem de dünyanın titreşimini yükseltebilendir.
🍀🍃🍀Hocam çok değerlisiniz,minnettarım 🙏
YanıtlaSil🙏🦋
Sil