Masalın İçindeki Gerçek, Gerçeğin İçindeki Masal

 

Yaşamın özü sezgilerimiz, ilhamlarımız duygularımız ve düşüncelerimiz sonucu yaydığımız enerji doğrultusunda kendimizi var edebilmek, varlık sahasında görünür olabilmektir. İlhamlarımız ve sezgilerimiz sayesinde masalın içindeki gerçeği gerçeğin içindeki masalı anlar, anlamlandırır ve anlatırız.  

İnsan mikro bir alemdir ve makro alemin bir parçasıdır ve yaydığı titreşimle makro alemin titreşimini etkileyecek potansiyele sahiptir. Bedenimizdeki organlar fiziksel ve mental sağlığımız üzerinde etkin bir rol oynar, aynı  bedenimizdeki organlar gibi mikro bir alem olan insan da sistem için önemli, etkili ve değerlidir. 

Benliğimizi eterik beden olarak yansıttığımız dünya okuluna yüksek bilincin yansımaları olarak geldik ve deneyimlerimiz vasıtasıyla tekamül ederek öz varlığımıza kodlanan sevgiyi aktive edebilmek için en uygun ortamı ve koşulları seçtik. 

Yüksek bilincin bir parçası anne rahmine aktarıldığında fetüs canlanır ve eterik bedendeki ruhsal enerji fiziksel bedeni şekillendirir. Mikro bir alem olan bedenimizdeki hücreler sürekli yenilenir ve ölen hücrelerin yerine yenileri gelir. Makro alemde olduğu gibi. Makroda ne varsa mikroda da aynısı vardır. Bedenimizdeki hücrelerin yenilenmesi esnasında sağlıklı yaşamaya ve bağışıklık sistemimizi geliştirmeye önem verdiğimizde nasıl bedenimiz kendini onarmaya başlıyorsa insanlar da İlahi Sistemin çizdiği kurallar çerçevesinde ilerlemeye başladığında Dünya Anamız da şifalanır ve kendini onarmaya başlar.

Rabbiler on emrin yazılı olduğu tabletlerin varlığını yaratılıştan önceye götürürler, dolayısıyla on emrin evrensel olduğunu kabul ederler. Ayrıca on emrin bildirilmesinden hemen sonra bu emirlerin yetmiş dile çevrildiğini ifade ederler. Dindarlığın ve adaletin tesisine yönelik 10 Emir insan fıtratı ile ilgilidir ve evrenseldir sadece cumartesi günü çalışmama ve dinlenme farklıdır. Putlara tapma, katletme, zina etme,  çalma, komşuna karşı yalan şahitlik etme, komşunun evine, karısına, kölesine, öküzüne, eşeğine hiçbir şeyine tamah etme gibi emirler ilk dönemlerden itibaren aktarılır. Hatta Eski Mısır'da ölen kişi Osirisis'in önünde yemin ederken masumiyetini ispatlamaya çalışırken;
Adaletsizlik yapmadım, çalmadım, öldürmedim, öldürtmedim, yağmalamadım gibi sözlerle kendini ifade eder. Bütün insan topluluklarında sosyal düzenin Magna Charta’sı haline gelen on emir Yeni Ahid de de geçer. Hz. Îsâ on emrin her iki bölümünü, “Tanrı’n Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün fikrinle seveceksin” ve, “Komşunu kendin gibi seveceksin” şeklinde özetler.  Tüm zamanlar boyunca geçerli olan on emir Kuran'ı Kerim'de direk geçmese de İsrâiloğulları ile yapılan ahidler ve onların yükümlülüklerine dair bilgiler aktarır. Hz. Mûsâ, İsrâiloğulları’nı Firavun’un zulmünden kurtardıktan sonra kırk gün kırk gece sürecek bir buluşma için Sînâ dağına davet edilmiş ve orada kendisine levhalar verilmiştir. Levhalarda insanlara öğüt olmak üzere her şeyin açıkça anlatıldığı, rablerinden korkanlar için bir hidayet ve rahmet olduğu belirtilir. 

Bedenimizdeki kaos, duygu ve anı karmaşası içinde hafıza bantlarımızı harekete geçirerek kim olduğumuzu hatırlamaya çalışıyoruz. Dünya farklı uygarlık tohumlarının ekildiği bir kitaplıktır. O halde Kimlik nedir veya bizi ayrıştıran nedir? 

Uygarlıkların bıraktığı ipuçlarını doğru bir şekilde taraf olmadan takip edebilirsek ikilikten kurtulur ve bütünsel bir bakış açısı kazanarak kendimizi özgürleştirebiliriz. Gizemli ipuçları hücresel hafızamıza kayıtlıdır. Dünya bir bilgelik okuludur ve öğretisi; erdem, dürüstlük , adalet, barış, huzur, sevgi, vicdan, eşitlik ve yaşamın onurlandırılmasıdır. Tüm uygarlıklar bu şablondan beslenir ve kendi güdüleri doğrultusunda şekillenir. 

Bilinç psikolojik olarak yönlendirildiğinde gerçeklik tutsaklığa dönüşür. Frekans kontrollü ile belli odaklar tarafından yönlendirilebilir ve yönetilebiliriz. Dünya oyununun çizdiği şablondan ayrılmaz isek; frekansımızı istediğimiz istasyona ayarlayabiliriz. Her birimiz bireysel alıcı-vericileriz ve bize çizilen adalet, doğruluk, vicdan, sefkat, merhamet, dürüstlük, erdem, barış, huzur ve sevgi yolundan ayrılmadan yaşamı onurlandırarak yolda kalmayı başarabilirsek yani şablonda çizilen yoldan çıkmadan ilerleyebilirsek 
frekansımızı kontrol ederek ve sürekli  yükselterek ilerler, ulaşabileceğimiz istasyonları aktifleştirerek bilgiye ulaşır ve tekrar döngüsünden çıkarız.. Arayışımızın sebebi beynimize kodlanan tüm esmaları aktif hale getirebilmektir. Elektromanyetizmamız değiştikçe frekansımız değişir ve titreşimimiz ile çevremizi yani makro alemi etkilemeye başlarız. Bilgilenmek ve frekans değişikliği getirmek için görevliyiz ve bilgi yayıldıkça ışık artar. 

Zaaflarımızın kurbanı haline gelmemek ve bedimize hükmedebilmek için içe yönelmeli ve benliğin esaretinden kutularak öz frekansımızı korumalıyız. Dünyayı onurlandırarak bilinci değiştirebilecek ve özgürlüğü getirebilecek potansiyele sahibiz. Beden holografik bir elbisedir ve yolculuk eden ruhtur.

Yüksek duygularımız kalp merkezli manyetik bir alan oluşturur ve niyetimizi bu manyetik alan vasıtasıyla yayarız. Bu alana manyetik imzamız da diyebiliriz. Düşünce ile sinyal gönderir kalp merkezli duygu vasıtasıyla da bir mıknatıs gibi kendimize çekerek  Kuantum alanında bir olasılık yaratırız. 

Bedenimizden yayılan sinyal, net niyetimiz ve kalp merkezli hislerimiz kuantum alandaki potansiyel ile eşleşir. 

Joe Dispenza düşüncenin kuantum alandaki elektrik yükü olduğunu söyler. 

Kalbimizde kırk bin özel hücre grubu bulundu. Duyu sınırı denilen beyin tipi bu hücreler kafamızdaki beyinden bağımsız olarak düşünür. Bilim adamları bu hücrelere kalpteki küçük beyin diyor çünkü bağımsız olarak algılama ve düşünme kapasitesine sahipler. Kendi dilleri ve akılları vasıtasıyla bizimle iletişim kuran bu hücrelerin bir dili var. Kalp ve beyin birlikte çalışır ve asıl mesele ikisinin tutarlı çalışmasıdır. Kalbimizde hissettiğimiz duygu beynimize sinyal olarak gider ve beyin o duygu ile senkronize kimyasalı salgılar. Minnettarlık, şükür ve denge içinde isek bedenimiz iyileşir ve yenilenir ancak korku, endişe varsa bedenimizi hasta edecek kimyasallar salgılanır. 

Kalp kadim bilgeliği içinde taşır çünkü bilinçaltı ile bağlantılıdır. Kalp ve beyin birlikte çalışır bu yüzden ikisi arasında denge kurulamadığında hastalıklar ve mutsuzluk kaçınılmazdır. Bilinci zihinden kalbe yönlendirmeyi başardığımızda kadim bir bilgelikle bağlantı kurmaya başlarız. Minnettarlık ve şükran içinde hissetmeye başladığımızda bir duygu durumu oluşur ve beyne sinyal gider. O halde duygularımız ile gerçekliğimizi şekillendirdiğimizi söyleyebiliriz. Kalp ve beyin uyumu dengelenmemizi ve kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar. İşte bu durum an'da yaşamak ve akışa ayak uydurmaktır.

Derin nefesler alarak kalbimize odaklanalım ve karanlığı aydınlatan ışıklar olduğumuzu hatırlayalım. Kim olduğumuzu idrak ettiğimizde maddenin neden bizi mutlu edemediğini de anlarız. Dünya okuluna yaşadığımız acı-tatlı tüm deneyimleri öz varlığımızda birleyerek sevgiyi yapılandırabilmek ve yaydığımız sevgi enerjisi yoluyla dünyayı dönüştürebilmek için geldik... 
Her birimiz kendi karanlığımızla savaşırken umutsuzluğa düşüyor ve kim olduğumuzu unutuyoruz. Bedenimizin deneyimlemek amacıyla kullandığımız bir avatar olduğunu, özümüzün ise ölümsüz, sonsuz, sınırsız ruh olduğunu unutuyoruz. Görevimiz iyi niyet ve sevgi ile titreşerek karanlığı aydınlatmak... Karanlıkla savaşmak ve karanlığı yenmek üzere gelen görevlileriz. 

An içinde gözlemlerken; var olur ve var ederiz...
Karanlık nefsimizdir, nefsimize gözlemci olmalı ve kalbimizdeki ışığı hissederek yolumuzu aydınlatmasına izin vermeliyiz. Biz değişirsek dünya değişir...

İlahi Sistem bizi iyiye ve doğruya yönlendiriyor, destekliyor ve bu ustalık oyununda bize yardım ediyor. Her aşama kayıt altına alınıyor ve bize haber veriliyor. Zihnimizi susturur ve dinlemeyi öğrenebilirsek kalbimizin sesini duyabiliriz. Kaçıncı sınıfta olduğunu, oyunun hangi aşamasında olduğunu hiç düşündün mü? Yapılandırılmış zihninle mi ilerliyorsun yoksa kalbinin sana fısıldadıklarını duyabiliyor musun? Rüyalarını, yaşamındaki eşzamanlılıkları ve en önemlisi seni karanlığa ve maddi dünyaya odaklayarak hep daha fazlasını isteyen, doymak bilmeyen zihnini gözlemleyebiliyor musun? Zihnindeki karanlık noktaları, sana hükmeden gölge benlikleri görebiliyor musun? 

Kalbimizin aydınlığı nefsimizin karanlığını yendiğinde titreşimimiz öylesine yükselir ki aynı sarmalda dönüp durmaktan çıkar ve dikey bir sıçrama gerçekleştirerek oyunun kahramanı oluruz. Bu okulu bitirmenin ve diplomamızı alarak mezun olmanın tek bir yolu var; iç ışığımızı yakmak ve karanlıkları aydınlatarak dosdoğru bir yolda ilerleyebilmek. Tüm kışkırtmalara, oyalamak isteyenlere, yoldan çıkarmak isteyenlere rağmen sevginin ışığını yaymaya devam edebilmek...

Korkularından arın ve huzur bulduğun yerleri ve insanları gözlemle ancak geçmiş kimyasalların kaydı olan duygularının esiri olmadan, zihnini devre dışı bırakarak gözlemle... Huzur bulduğun yerlerde ve sana huzur veren insanlarla ol... Huzur dolu olduğunda ve sevgi ile titreşmeye başladığında ilahi aşkın yolu görünür ve sır kapıları bir bir açılır. Madde dünyaya olan istek geride kalır ve mana alemine doğru bir yolculuk başlar. Kalbindeki çoşkuyla yol aldığın bu yolculuğu iç ışığın aydınlatır. İçindeki aydınlık ne kadar güçlüyse yolun da o kadar aydınlıktır...

"O Refi'dir, dereceleri yükseltendir, arşın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için emrinde olan Ruh'u kullarından dilediğine indirir." (Mümin Suresi 15) 

"Rabbin her şey üzerinde Hafiz'dir; kollar, korur, gözetir." (Sebe Suresi 21)

Bilinçaltımıza giden sihirli kapıyı açabilmek, gizli hazinemize ulaşabilmek ve kim olduğumuzu keşfetmek için rüyalarımızın rehberliğinden faydalanabiliriz. Kuantum bir bilgisayar olan beynimizdeki kodlara rüyalarımız vasıtasıyla ulaşabilmek mümkündür. Bu kodları çözmeye başladığımızda öz varlığımızdaki hakikate tanıklık etmeye başlarız ki bu tanıklık zihnimizi sakinleştirir ve kalbimizin sesini duymamızı sağlar. 

Rüyalarımızda bilinçaltı kayıtlarımızı inceleyerek farkındalıkla hareket edebilir, kendimizi şifalandırabilir, gün boyunca yaptığımız yaratımları değerlendirerek bir sonuca ulaşabiliriz. Rüyalarımızı doğru bir şekilde analiz edebilirsek rüyalarımız bize rehberlik eder ve tekamül yolculuğumuzda eşsiz bir yol gösterici haline gelerek kişisel ve ruhsal gelişimimizle ilgili bilgi verir. 

Rüyalarımız, algılama biçimimiz ve kişilik yapımızla yakından ilişkilidir ve iç dünyamız ile ilişki kurmamızı sağlayan bir rehberdir. 

Duygu, düşünce ve davranışlarımızı gözlemlemek ve rüyalarımızın derin bilgeliğinden faydalanmak beynimizdeki kodların açılmasını sağlar, farkındalığımız artar ve bilgelik yolunda ilerlemeye başlarız. Farkındalığımız arttıkça yaşamın da bir rüya olduğunu anlar ve rüyamızı yönetmeye başlarız. Alem içinde alemler...

"Yemin olsun sen bundan gaflet içindeydin. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin." (Kaf Suresi 22)

"Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına..." (Enam Süresi 104)

Bir nöron büyütüldüğünde; yapısındaki organik çiplerin -elektrik vasıtasıyla- neredeyse yaptığımız her şeyi kontrol ettiği görülmüş. Düşünmekten tutun da duyularımız vasıtasıyla algıladığımız her şey nöronlar tarafından algılanır.

Nöronlar ucundaki dentritler vasıtasıyla diğer nöronlar ile haberleşirler. 

Beynimizde yüz milyar nöron var! Koca bir evren! Her nöronda milyarlarca protein var! Belirli görevi olan milyonlarca minik makine! 

Rüya gördüğümüz esnada duygularımız devrededir; susar, acıkır, üşür, sevinir, güler, acı çeker, boğulma hissi yaşarız, her şey gerçek gibidir ancak rüya gördüğümüzü uyandığımızda fark ederiz. Bu esnada bedenimiz de gördüğümüz rüyaya gerçekmiş gibi tepkiler verir. Kortuğumuzda ter içinde ve kalp çarpıntısı ile uyanırız. Korku dolu bir rüya gördüysek rüya olduğunu anladığımızda seviniriz. 

Rüyalar gördüğümüz ve rüyadan uyandığımız bu dünyanın gerçek olduğunu düşünüyoruz. Bir rüyanın içinde olduğumuz için Dünya gerçekmiş gibi geliyor olabilir mi? Ya da ölümün rüyadan uyanmak olduğunu düşündüğünüz oldu mu? 

Bedenimizde eşsiz bir alem var. Biz duyguların, hislerin, anıların, düşüncelerin, arzuların, yansıtmaların, şartlanmaların ve bağlanmaların dünyasında yaşıyor ve renkli rüyalar görüyor olabilir miyiz? 

O halde soru şu; rüyayı gören kim? 

Yaşadıklarımız bizim bilincimizde gerçekleşiyorsa ve biz seçiyorsak bizim rüyamız mı?

Asıl soru; SEN kimsin?

Sonsuzluğun bilgisi notalara da kodlanmıştır. Müzik notalarının 'DO' notası ile başlayıp 'DO' notası ile bitmesi geldiğimiz saflığa geri döneceğimizi anlatır. 'HAY' dan gelir 'HU'ya doğru yolculuk yaparız. 'Do' notası aynı zamanda sonsuzluğu anlatır. 

'La ilahe illallah' dediğimizde 'LA' notası ile kelam dile gelir ve boğaz çakramız açılır. 

Her şey döngü ile ilgilidir ve bir bütündür. Hepimiz bütünün bir parçasıyız ve bir araya geldiğimizde anlamlıyız. Tüm notaların bir araya gelip bir besteye can vermesi gibi. 'Si' yedinci notadır ve yedi mertebe aşıldığında sonsuzluğun kapısı açılır. Tekrar 'DO' notası gelir; geldiğimiz saflığa geri dönüş...










 




Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak