Her Şey Enerjidir


Evreni yöneten iki yasa grubu var; günlük yaşamda Newton fiziği ile bir çok şeye açıklama getirebiliyoruz. Ancak atomaltı dünyada sorularımızın cevaplarını Kuantum teorisi ve mekaniği cevaplıyor. Kuantum dünya ile klasik dünya arasında gizemli bir sınır çizgisi olduğunu düşünenlerden misiniz?

Einstein'ın "mesafeler arası korkunç olay" olarak nitelendirdiği 'kuantum dolanıklık' tan bahsetmek istiyorum çünkü Fizik Nobel Ödülü dolanıklık teorisini ispatlayan 3 bilim insanına verildi.

Einstein'ın 'mesafeler arası korkunç olay' demesinin sebebi; dolanık parçacıkların birbirlerinden ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar aynı anda birbirlerinden haberdar olmaları ve aralarındaki etkileşimin devam etmesidir. Kuantum dolanıklığın, sadece atom altı parçacıklara özgü olmaması konuyu daha da ilginç bir hale getirir. 

Aynı koşullarda doğmuş, bir başka deyişle bir süre için aynı kuantum durumunu paylaşmış bir foton ya da elektron çifti, birbirlerinden ayrılsalar bile bir şekilde bağlı kalırlar ve parçacıklar arasındaki ilişki devam eder, bu ilişkiye “dolanıklık” adı verilir.

Şemsi Tebrizi 

"Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma! Unutma ki dünyânın öte ucundaki tek bir insânın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti dahi herkesin yüzünü güldürebilir" der.

Dolanıklık, kuantum mekaniğine özgüdür ve Kuantum fiziğine göre iki benzer parçacık birbiri ile eşzamanlılığa sahiptir. Bu parçacıklar ayrı yerlerde bile olsalar birbirinden eşzamanlı olarak etkilenirler. Elektronlardan biri kendi çevresi etrafında sağa dönerken diğer elektron sola döner.

Deneylerde, parçacıkların bir hafızası olmadığı ve bir parçacık üzerinde yapılan bir ölçümün, anında diğerini gizemli biçimde değiştirdiği gözlemlendi. Parçacıkların fiziksel özellikleri aralarındaki mesafeden bağımsız olarak birbirini etkiler. Burada önemli olan iki dolanık parçanın birbirlerine zıt şekilde davranış sergilemesidir. 

Kadim felsefede insanın tek bir ruh olduğundan ve dünyaya gelmeden önce eril ve dişil olarak ikiye ayrıldığından bahsedilir. Dünyada bedenlenmeden önce tek olan bu ruha 'hermafrodit' denir ve hem eril hem de dişil özellikleri tek bir bilinçte barındırır. Bir çok kadim öğretide amacımızın tekrar o bütünlüğe, tekliğe erişmek olduğu aktarılır. Bu nedenle antik çağlardan günümüze ulaşan pek çok heykelde tek bedende iki baş görürürüz. Bu tek iken ikiye ayrılmış ruhlara ruh ikizi denir ve bu ruhların dünya yaşamları boyunca diğer yarılarını aradıkları söylenir. Bu ruh ikizlerinin birbirine benzer bir çok özelliği olsa da aslında birbirinin tam zıttıdırlar ancak bir araya geldiklerinde tamamlanırlar. Aralarında milyonlarca kilometre mesafe olan bu kardeş parçacıkların arasında eş zamanlılık vardır.

Hepimizin tek bir parçacığın sonsuz kombinasyonundan ibaret olduğumuzu, dolayısıyla birbirimizle ve doğayla derin bir şekilde bağlantıda olduğumuzu düşündüğünüz oldu mu hiç? 

Her şey enerjiden ibarettir. Tüm maddeler atomlardan oluşur ve atomun %99,999’u boşluktur. Bizler de enerji formuyuz ve bedenimiz katı değildir. Beden bütünlüğümüzü korumamızın sebebi; elektronların birbirini itmesidir. Elektron bütün yaratılmış olanların esası, inşa edici birimi ve aslıdır. Her şeyin temelidir.

Cisimleri katı gibi görürüz çünkü elektronlar çekirdek etrafında büyük bir hızla, hiç durmadan dönerler. 

Duyularımızdan gelen elektrik sinyalleri beynimiz tarafından yorumlanır ve elektrik sinyallerini yorumlayan beynimiz bize içinde görüntü, duyma, tat, koku, dokunma hissi olan muhteşem bir dünya oluşturur. Hologram bir dünya! Üstelik duyularımızın hepsi birbirleriyle muhteşem bir senkronizasyon halindedir.  

Bruce Lipton bir konuşmasında insan ilk 7 yıl hipnoz altındadır demişti. İlk 0-7 yaş aralığında teta dalgaları aktiftir ve teta dalgaları hayal gücümüz ile bağlantılı olduğu için hipnoza açık oluruz. Beynimiz; ailemiz, çevremiz, izlediğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar vb. ile şekillenir. Korkuya ait tüm kayıtlar beynimize 0-7 yaş aralığında kodlanır. Üstelik bize ait olmayan bu program hayatımızın yüzde 95' ini yönetir. 

O halde yapmamız gereken zihnimizi örten perdeleri yani bize yüklenen programı kaldırmak ve 7 yaş öncesindeki o saf, çocuksu, neşeli, oyunlar oynayan ve hayattan keyif alan halimize geri dönebilmektir. 

"Bedenimle bağlantı kurmaya ve sağlıklı duygu durumunda kalmaya niyet ediyorum" diyelim ve derin nefesler alalım. Niyetimiz kalbimizde bir devinim başlatır ve bu devinim doğrultusunda kalbimizin manyetik alanı genişler. Beyin de bu pozitif durumdan etkilenir ve tutarlı çalışmaya başlar. 

Gelecekte hissedeceğimiz güzel duyguları bu şekilde yapılandırmış oluruz. Düşünce ve hissetme şeklimizi değiştirerek bağlantılı olduğumuz alanı ve bu alandaki sinyalleri değiştirebiliriz. Uzun süre minnettarlık ve şükür duygusunda kalmaya çalışalım ve hayatımıza akacak mucizeleri sevgiyle kucaklayalım.

Korkularımız ile yüzleşelim ve kontrol etmekten vazgeçerek yaşadığımız her anın tadını çıkaralım ne der Mevlana;

"Her şey vaktini bekler, ne gül vaktinden önce açar ne de güneş vaktinden erken doğar.

Her birimiz gizli hazinemizi bulmak üzere bir seyir yolculuğuna çıkar ve yolculuk boyunca oradan oraya savrulup dururuz çünkü bu hazineye ulaşmak için nice kapılar açmak ve nice idrak seviyelerine ulaşmak gerekir. Duygularımızı gözlemleyerek bize zarar veren duyguları fark eder ve geçmiş kayıtları silebilirsek enerji serbest kalır. Bilgelik; yaşadıklarımızdan gereken dersi alarak yola devam edebilme becerisidir.

Duygularımızı gözlemleyelim ve her an sevgi, hoşgörü ve tevazu içinde olup olmadığımızı sorgulayalım. Sevgi her şeyi güzelleştirir ve sevginin iyileştiremeyeceği yara yoktur...

"Aydınlığı içinde taşımaya bak. İşte o zaman karanlıkta bile yolunu bulabilirsin."

William Blake

Klasik fizik makine olduğumuzu dolayısıyla bilinçli bir deneyimin olamayacağını, Kuantum mekaniği ise dünyanın otomatik bir düzenekten çok daha ötesi olduğunu hatta bir çeşit organizma olduğunu söyler. Evren; uzay ve zaman sayesinde sürekli genişleyen bilinçli bir yapıdır üstelik her şey birbiri ile bağlantılıdır.

"Doğa Ana" terimini çocuklarını büyüten dişi bir enerjiyi vurgulamak için kullanırız. Doğanın dengesini korumak görevimiz, Doğan Cüceloğlu Savaşçı kitabında "Eğer akvaryumdaki su hasta ise, içindeki balıklar, eninde sonunda hasta olurlar" der. Harika bir eserdir, okumanızı tavsiye ederim.

O halde tüm düşünce ve eylemlerimiz sadece kendimiz üzerinde değil dünyadaki her şey üzerinde bir etkiye sahiptir. Doğa ve insan derin bir şekilde birbirine bağlıdır. 

Kuantum dünyada her şey her yerdedir ve pek çok olasılık vardır, klasik dünyada ise gözlemci etkisi ile tek ve kesin bir sonuç doğuracak şekilde çöker yani her şey sadece bir yerdedir. Yani kuantum alana indiğimizde elektron potansiyel elektronlara dönüşür. Kuantum alan dalgalanan, saf potansiyel ile dolu evrensel bir okyanusa benzetilir. Potansiyel varoluşun okyanusu! Süper sicim alanı denilen bu alan gerçekliğimizi şekillendirir. Burada en önemli nokta ise her şeyin birbirine bağlı olması ve birbirini etkilemesidir. 

Kuantum Dünya'da partiküller aynı anda bir çok yerde olabilir hatta çok uzakta da olsalar birbirleriyle bağlı olabilirler. Tek bir dalga işlevi tarafından yönetilen tek bir kuantum durumda birleşmiş olabilirler. Büyüleyici değil mi?

Her şey titreşim, frekans ve enerjidir. Enerji fiziksel değildir ancak form değiştirerek fiziksel hale dönüşür. İçinde bulunduğumuz alan bir bütündür bu yüzden herkes birbirini etkiler. Bir kişiden yayılan öfke enerjisi bir çok kişide aynı duyguyu tetikler ve içinde bulunduğumuz alanın enerjisini negatife dönüştürür veya bir kişiden yayılan sevgi enerjisi benzer titreşimlerle birleşerek büyür büyür ve tüm alanın enerjisini pozitif yönde değiştirir. Kelebek etkisi!

Sorumluluğumuzun ne kadar farkındayız? Her birimiz kendi enerjimiz yani düşünce, duygu ve hayallerimiz vasıtasıyla yaptığımız yayının ne kadar farkındayız? İkiliğe mi hizmet ediyoruz, BİRliğe mi? Ne kadar farkındalıklı yaşıyoruz ve enerjimizi yönetebiliyor muyuz? Bütünün enerjisini yükselmek ve katkı sağlamak için mi çalışıyoruz yoksa sen-ben kavgasıyla ömrümüzü tüketiyor muyuz? Bizden yayılan enerji ile bütünü etkilediğimizin farkında mıyız, kime hizmet ediyoruz? 

Enerjiyi alır, tutar ve yayarız, bir alıcı -verici gibi! Nefes yoluyla aldığımız enerjiyi değiştirir, dönüştürür ve şekil veririz. Kader karşısında çaresiz veya kader kurbanı değiliz, kader ile çizilmiş sınırlar içinde kendi enerjimizi yöneten üstatlarız ve Cemal Nur Hocamın dediği gibi "kaderimizi değiştiremeyiz ancak kaderi yaşama şeklimizi değiştirebiliriz". Böylece hem kendimizin hem de evrenin titreşimini değiştirerek kadersel döngülerden çıkabilir ve kendi hayatımızın efendisi olabiliriz.  

Hayatın itici gücü enerjidir. Bilinç ve yüksek bilinç de enerjidir ve barış, bolluk, bereket, huzur, sevgi, adalet ve doğruluğa odaklandığımızda yüksek bilinç ile bağlantı kurmaya başlarız. bağlantı kendi zihinsel matriximizden çıktığımız ve bütünün titreşimine uyumlandığımız, birlik bilincine ulaştığımız andır. Bir piyano çalmak gibi, notalar bir araya gelir ve bir besteye can verir. Bu yüzden müzik ruhumuza dokunur, bizi rahatlatır ve frekansımızı yükseltir çünkü müzik birlik bilincinin yansımasıdır yaratımın en güzel, en büyüleyici halidir. Yüreğimize dokunan bir müziği defalarca dinlememiz bu yüzdendir ve müzik öyle bir büyü oluşturur ki milyonlarca insanı bir araya toplar, aynı tempoda vuran kalplerin yaydığı titreşimin bütüne etkisini gözünüzde canlandırın. Tabii ki negatif frekans yayan müzikleri ayırt edebilmek kaydıyla. 

Yüksek bilincin bir parçası olduğumuzu tüm kalbimizle hissettiğimizde ayrılık biter ve tüm insanlık sevgi dolu bir melodiye eşlik eder işte bu yaratımın en muhteşem halidir. Her nefes alışımızda bize huzur ve mutluluk veren bu pozitif enerjiyle uyumlanırız. İşte o zaman konuştuğumuz, düşündüğünüz, hayal ettiğimiz her şey yüksek bilincin bir parçasıdır dolayısıyla sevgiye ve BİRliğe hizmet eder. İkiliğe, ayrılığa, korkuya hizmet eden hoşgörü ve şefkatten yoksun, manipüle ederek yaşayan, ayrıştıran tüm insanlar düşük titreşimlidir. 

Fiziksel olan enerji yani madde titreşimini yükseltmeye başladığında fiziksel olmayan enerji ile bağ kurmaya ve O'nun rehberliğinde ilerlemeye başlar yani zaten içinde var olan çekirdeğe, Öz potansiyeline uyanır. 


https://youtube.com/@goldenlight369




Yorumlar

  1. 👏👏🍀💧🍀Hocam muhteşem yazıyorsunuz, minnettarım 🙏

    YanıtlaSil
  2. filiz hanım merhaba zihinden çıkmak için bana kaynak önerebilirmisiniz?karşıma çıkan her kişiyi değerlendirmeye çalışırken sanki yapamıyorum siz bana ne önerirsiniz?otomatik pilottan çıkmak mı gerekiyor?yani ne yapmalıyım ki doğru şekilde zihin konusunu çözmüş olduğumu anlayayım?sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Zihin konuşmaya başladığında "Esselam" veya "La İlahe İllallah" zikrini çekebilirsiniz. Ya da "Ben değerliyim, kendimi seviyorum, her şey benden yansıyor" şeklinde size kendinizi iyi hissettirecek bir olumlama seçebilirsiniz. Bu esnada toksik ilişki ve insanlardan uzaklaşmak iyi gelebilir. Şükür enerjisi ile titreşmek ve koşulsuz sevgi yaymak bizi daha yüksek titreşimli alanlara uyumlar ve düşük titreşimli duygu ve düşünceleri kontrol edebilme yeteneği kazandırır. Dış dünyanın bizden yayılan enerji ile şekillendiğini bilerek her an düşünce ve duygularımızın farkında olmalıyız. Farkındalık oluştuğunda irade güçlenmeye başlar ve zamanla zihnimiz susar. Zihnimiz zindanımızdır bu yüzden ruhumuzun yani kalbimizin sesini dinlemeyi öğrenmemiz gerekir. Bunu başarabilmek için tek yapmamız gereken zihnimizi susturmaktır. "Sen çekilirsen aradan kalır seni Yaradan."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. filiz hanım kalpten çok teşekkür ederim sevgiler🙏

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

5 Elemente Göre Kişilik Özellikleri

Mutluluk ve Kitabım

AN'da Yaşamak, Akışta Kalmak